İsrail, 7 Ekim’den beri tüm dünyanın gözlerinin önünde Gazze’de soykırım yapıyor. İsrail’in saldırılarında şimdiye kadar 20 binden fazla Gazzeli sivil hayatını kaybederken 50 binden fazlası da yaralandı. Sivillerin yanı sıra 130 Birleşmiş Milletler çalışanı ve 100 gazeteci de saldırılarda hayatını kaybetti. Gazze’ye üç atom bombası şiddetinde bomba atıldı ve üst yapının yüzde 60’tan fazlası yıkıldı. Şu anda enkazlar altında binlerce cenaze çıkartılmayı bekliyor. 1,9 milyon kişi yerinden edilerek göçe zorlandı.

Bu istatistiki verileri tekrar ediyorum çünkü insanlar; saldırıların iki buçuk ayı geçmesi nedeniyle ve fakat her gün onlarca/yüzlerce insanın hayatını kaybediyor olmasına rağmen, bu ölümleri kanıksamaya başladı bile. O yüzden bunun normal olmadığını, Gazze’de büyük bir insanlık dramı yaşandığını devamlı olarak hatırlatmak, insanlarımızın ilgisini ve tepkisini canlı tutmak istiyorum.

Çünkü biliyorum ki asıl biz onları unutursak o zaman ölecekler…

Neyse ki İsrail’in saldırıları ve katliamları dünya genelinde eskisi kadar tepkisiz kalmıyor. Bu konuda İspanya, İrlanda, İskoçya gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra Güney Afrika Cumhuriyeti ve Çad gibi Afrika ülkeleriyle Bolivya, Şili, Kolombiya ve Honduras gibi Güney Amerika ülkelerinin hakkını teslim etmemiz gerekiyor.

Tabii Türkiye’nin bu konudaki öncü rolünden bahsetmeden de geçmememiz lazım. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’in savaş suçu işlediği ve yargılanması gerektiğine dair sözlerine kadar genel olarak bir suskunluğun söz konusu olduğunu ve bu sözlerden sonra küresel tepkilerin arttığını hatırlatmamız gerekiyor.

Ancak şunu da belirtmemiz gerekiyor ki, İsrail için asıl olan ABD yönetiminden ve toplumundan gelecek olan tepkilerdir. Çünkü İsrail’in hamisi ve tüm suçlarının ortağı olan ABD’nin İsrail’e sağladığı askerî ve siyasi desteği kesmesi hâlinde, İsrail’in katliamlarını daha fazla sürdürmesi mümkün olmayacaktır.

Diyelim ki İsrail ABD’ye rağmen saldırılarını sürdürdü; o zaman ne olur?

Bir kere şunu net olarak ortaya koymamız lazım ki, eğer ABD İsrail’e silah/mühimmat desteği sağlamasa İsrail Gazze’ye atacak bomba bulamayabilirdi. Aksa Tufanı saldırısının hemen sonrasında Demir Kubbe sisteminde kullanılan Tamir füzelerini tükettiği için, eğer ABD ilave Tamir füzeleri göndermese devam eden günlerde İsrail hava savunmasında büyük zafiyet yaşanırdı.

Ayrıca BM Güvenlik Konseyi’nde ABD korumasından mahrum kalabilir ve muhtemel bir yaptırım kararıyla karşılaşabilirdi. Benzer şekilde Uluslararası Ceza Mahkemesi de bu kadar ayak diretmez, en azından İsrail’in Gazze’de işlediği insanlığa karşı suçlar için Netanyahu hakkında tutuklama kararı çıkartabilirdi.

Tüm bunlara ilave olarak, eğer ABD Hizbullah’a, Suriye’ye ve İran’a, “Siz sakın müdahil olmayın, yoksa ben de sizi vururum” diyerek bölgeye uçak gemilerini göndermese İsrail, sadece Gazze’ye konsantre olamayacak ve diğer cephelerde de savaşmak durumunda kalacaktı. Tabii bu durum İsrail’in mevcut askerî kapasitesiyle altından kalkabileceği bir yük olamayacağı için kuvvetle muhtemel büyük bir mağlubiyet yaşanacaktı.

Şimdi gelelim bunları niye anlattığımıza…

Çünkü gelinen noktada, İsrail’in ABD’deki kredibilitesi ziyadesiyle azalmaya başladı ve saldırıların devam etmesi hâlinde şimdiye kadar İsrail’in arkasında duran ABD yönetimi, kendi çıkarları için İsrail’e sağladığı koşulsuz desteği sorgulamak ve hatta kesmek zorunda kalabilir.

Zira artık ABD halkı, kendi yönetiminin İsrail’e yönelik tavrını sorgulamaya ve eleştirmeye başladı. Şimdiye kadar ABD medyasında görmeye alışık olmadığımız şekilde İsrail eleştirileri yayınlanmaya, New York ve Washington gibi büyük şehirlerde Filistin’e destek mitingleri yapılmaya, üniversitelerde İsrail’in katliamları protesto edilmeye ve sürecin başındakinin aksine yazılı ve görsel basında sözde İsrailli kurban hikâyeleri yerine gerçek Filistinli kurbanların hikâyeleri yer almaya başladı.

İsrail ve ABD’deki Yahudi lobisi bu değişikliği görmüş olacak ki, 21 Aralık’ta The Washington Times gazetesinde “İsrail'e sırtımızı dönmek Batı medeniyetinden vazgeçmektir” başlıklı bir yazı yayınlatıldı.

Bu yazının yazarlarının kim olduğuna baktığımızda ise “Convention of the State” isimli bir sivil inisiyatifin kurucusu ve başkanı olan Mark Meckler ve aynı inisiyatifte yazar olan Jakob Fay isimleriyle karşılaşılıyor. Peki bu “Convention of the State” kimmiş ve kendini neye vakfetmiş diye baktığımızda ise bunun, görünürde kendini ABD’deki kanun yapımı süreciyle ilgili anayasa değişikliği yapılmasına (ABD Anayasası V. Madde) adamış bir yapı olduğu görülüyor.

Biraz daha dikkatli bakınca Ron DeSantis, Ben Shapiro, Marco Rubio ve David Horowitz gibi Yahudi lobisine çok yakın isimler fark ediliyor. Ayrıca pek çok senatör, Temsilciler Meclisi üyesi, vali ve bürokratın da bu inisiyatifte yer aldığını fark ettik.

Açıkçası bu yazının arkasında AIPAC veya ADL gibi kamuoyunda çok bilinen Yahudi lobi örgütlerinin çıkmasını beklerken “Convention of the State” isimli yapıyla karşılaşmak bizi biraz şaşırttı. Ancak biraz düşününce bu değişikliğin yapılmasında, ABD toplumuna herkesçe bilinen Yahudi lobi kuruluşları yerine sözde ABD çıkarları için çaba sarf eden bir kuruluşun mensuplarının mesaj vermesinin daha etkili olabileceğini düşündükleri kanaati oluştu. 

Peki bu yazıda nelerden bahsediliyor ve ne hedefleniyor?

Başlıktan da anlaşılacağı gibi yazı, ABD kamuoyunda yükselen İsrail karşıtlığını ele alıp bu gidişatın ABD ve Batı medeniyeti için ne kadar büyük hata olacağını anlatmaya gayret eden ve bunun için de maalesef hiçbir karşılığı olmayan beylik ifadelere başvuran bir algı operasyonundan ibaret.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yazıda geçen bazı bölümleri aşağıda paylaşıyorum.

“Batı uygarlığı saldırı altında”, “Orta Doğu'daki tek gerçek demokrasi olan İsrail”, “İsrail'e sırtımızı dönmek, Batı medeniyetinden vazgeçmek demektir”, “önce Amerika demek izolasyonistliktir", “İsrail'den nefret edenler ABD’den de nefret ediyor”, “Amerika'nın kendi sorunları var diyenler, İsrail’in Nazilerle savaştığını bilmiyor”, “beğenin ya da beğenmeyin, İsrail bizim Orta Doğu'daki vekilimizdir”, “İsrail'e yönelik nefretin kökleri, Batı değerlerine ve ABD'nin simgelediği değerlere karşı duyulan nefrete dayanmaktadır”, “bu iki farklı dünya görüşü, inanç ve ideal arasındaki bir çatışmadır”, “İncil'deki kadim şehir Kudüs, Batı düşüncesi için vazgeçilmezdir. Kudüs ve Yahudiler olmadan da Batı medeniyeti olmazdı”, “eğer İsrail'in küçük zalim olarak yorumlanmasına izin verilirse Amerika da büyük zalim olarak yorumlanır”, “eğer İsrail yok edilmesi gereken sömürgeci bir ulus ise o zaman Amerika Birleşik Devletleri ve neredeyse tüm Batı da öyledir”, “Batı dünyasına inanan herkes, İncil'e inanan herkes ve radikal İslam'a karşı çıkan herkes eninde sonunda hedef alınacaktır”, “kültürümüz ve ideallerimiz için mücadele etmek ve Batı medeniyetinin temel taşı olan İsrail'in yanında durmak Amerikalıların görevidir”, “İsrail'e sırtımızı dönmek, değer verdiğimiz her şeyden vazgeçmek demektir”.

Yazıda geçen ifadeleri hiç yorum yapmadan olduğu gibi yazdım. Zira kulaklarınıza inanamayacağınız bu ifadeleri benim eklediğimi veya uydurduğumu düşünebilirsiniz. Bu nedenle yazının linkini de paylaşıyorum ki dileyenler kendileri de girip bakabilsin ve kendi gözleriyle görsünler. (https://www.washingtontimes.com/news/2023/dec/21/to-turn-our-back-on-israel-is-to-give-up-on-wester/)

Maalesef İsrail’in ve ABD’deki Yahudi lobisinin şimdiye kadar alışık oldukları destekte bir eksilme, İsrail’e yönelik bir sorgulama gördüklerinde verdikleri tepki tam olarak budur.

Yani İsrail’e desteği Batı medeniyetinin beka meselesi olarak göstermek ve İsrail’e bir şey olursa tüm Batı çöker imasında bulunarak İsrail’i korumanın Amerikalıların görevi olduğunu söyleyip, böyle düşünmeyenleri Batı medeniyetine ihanet etmekle itham ederek ABD halkına ayar vermek…

Hatta işi daha da ileri götürerek mevzuyu İslam ile Hristiyanlık ve Musevilik arasındaki bir din savaşına dönüştürmek.

Peki niye?

İsrail işgalini devam ettirsin, sınırlarını denizden nehre kadar genişletsin, istediği kadar Filistinliyi öldürsün ama hesap vermesin; kimse ona dur demesin, kimse onu eleştirmesin, kimse ondan hesap sormasın ve o ne isterse sahip olsun diye… 

Dünya bu kötülüğü hiç hak etmiyor!