‘Barış içinde yaşam’ın kulaklarımıza fısıldadığı tınıdan hoşnut olmayanımız yoktur. Üstelik söz konusu atmosferin bitmeyen bir huzur iklimini de bize vadettiği düşünülürse ve adına “Ebedi Barış” denirse bu anlatı herkesçe elbette alkışlanacaktır.
Kant, insanın doğasında savaşın olduğunu, ancak gerekli tedbirler alındığında bunun kontrol altına alınabildiğini aktarır. Devletler komşularının güvenliği için şayet teminat verirlerse savaş ihtimali azalır. Bunun için devletler dış politikalarında kartlarını açık oynamalı, aleniyet ilkesi çerçevesinde hareket etmelidir.
Tüm ülke liderlerinin dünyaya sürekli barışı getirmek için kendilerinin dünyaya hâkim olmaları gerektiğini düşündüklerini Kant anlatır. Bu lider yanılsaması ya da saplantısının bir tarafa bırakılarak aydınların fikirlerinin mutlak surette devlet yöneticileri tarafından dinlenmesi gerektiğini, çünkü iktidarda olmanın aklın muhakeme kabiliyetini de ifsada uğratabileceğini ekler.
‘Devlet’i kendi ütopyasında merkeze oturtan Kant, şeytanlardan mürekkep bir unsur dahi olsa milletlerin yine de zekâları ile hareket ettiklerinde barışı elde edebileceklerini salık verir. Şöyle demektedir: “Devletlere ebedi barış için öyle bir esas teşkilat vermeli ki kendi düşünceleri birbirlerine ne kadar aykırı olursa olsun, birbirleriyle münasebetlerinde sanki bu kötü huyları yokmuş gibi bağlanmış olsunlar”.
Bu fikrin günümüz Avrupa’daki birlik düşüncesinin zeminini oluşturduğunu görüyoruz. Kant’a göre devletler hukuku hür devletlerden kurulu bir federasyona dayanmalıdır. Bu bütün devletlere zamanla yayılacak ve onları ebedi barışa götürecek bir barış ittifakının dayandığı federalizm fikrini doğuracak. Dolayısıyla devletlerin birbirleriyle münasebetlerinde savaşları doğuran kanunsuz durumlar ortadan kalkacak, onları hürriyetlerden vazgeçirecek umumi kanunların müeyyidesi altına girerek ve bütün dünya milletlerini kucaklayacak bir milletler devleti kurma yolunda ilerleyecek.
Daimi orduların bile söz konusu barış ortamında kaldırılacağını, ebedi barışın dünyayı kuşatacağı fikri bir ideal olarak Avrupa düşünce yapısında bugün de yer etse de uygulamada barış iklimi sadece sözümona “bizden olana” mahsus kılınmıştır. “Ebedi Barış” Avrupa coğrafyasına hapsedilmiştir.
Kant’ın görüşleri savaşların durdurulmasına yönelik pragmatik faydalar barındırsa da pratikte Avrupalılar bu barış ortamını sadece kendi ayrıcalıklarına atfetmiş görünüyorlar. Kant’ın ideali sığ politika ve stratejilerle dezenformasyona uğratılmıştır.
Avrupalılar bugün ekseriyetle ‘birbirimizle savaşmaktansa bir birlik düşüncesiyle egemenliklerimizden feragat edelim ve kendi içimizde ebedi barışı sağlayalım’ düşüncesindedirler.
‘Dün diğer milletleri sömürdük, zenginleştik, bugün de ötekileştirelim ve kendi coğrafyamızdaki barış atmosferine zarar vermeyelim’ fikrindedirler.
‘Dünya mültecilerini bizden uzak olmaları kaydıyla bir miktar maddi olarak destekleyelim, risk ve tehlikeyi bizim dışımızdaki coğrafyalara mukim kılalım’ stratejisindeler.
‘Avrupa’daki ebedi barış rüyasının bedelini ötekileştirdiğimiz milletler ödesin’ yaklaşımındadırlar.
Not: Immanuel Kant’ın Ebedi Barış Üzerine Felsefi Deneme adlı eserinin Yavuz Abadan ve Seha L. Meray çevirisinden faydalanılmıştır.