Kimse, düşmana inat bir gün fazla yaşayacağım, diyemez. Derse, şiir kabul ederiz. Çünkü bir gün fazla yaşamak, bizim tercih ettiğimiz bir şey değildir. Tıpkı, bir gün eksik yaşamayı seçemeyeceğimiz gibi. Derdimiz nedir öyleyse? Düşmana zarar vermek mi, yahut onu alt etmek midir? Öyleyse eğer, bunun yolu başkadır.

Düşman yaratmak bir mücadeleyi göze almak, bir taraf olmayı seçmektir. Mücadeleyi göze almayanların düşmanı olamaz. Ama yine de o kişi, kendisine kastetmeyi göze almışların zararından berî tutulamaz. Gönül ister ki düşmanlar düşmanlıklara lâyık olsunlar. Davul, dengi dengiyle çalsın toylarda. Öyle düşmanın düşmanlığına can kurban. Ama ya düşmanlar, düşman olmaktan köşe bucak kaçıyorsa? Yahut cenk yerine her daim zararına satışlar yazıp elli metre ileriye taşınıyorsa? Nerde o eski düşmanlar demenin âlemi var mı?

Eskiler, düşmanın olacaksa adam gibi olsun, derlermiş. Mert olsun, anlamında. Mert, Farsça adam demek, yani eril kişi. Biz Türkler, dürüst, namuslu ve yiğit kişilere böyle söylüyoruz. Erillik tek başına kişiyi bizde adam yapmıyor. “O, adam değil!”, dediğimizde erilliğine değil, olması gerektiği gibi olmadığına, ahlaklı olmayışına vurgu yapmış oluyoruz. Eğer erilliğine vurgu yapacaksak, herif diyoruz.

Herif de Farsça kökenli, bin yıldır kullandığımız bir kelime. Hirfet’ten geliyor, kişiyi geçindiren iş, sanat veya meslek anlamında. Herif ise meslek sahibi erkek kişi demek. Hem meslek sahibi, hem de erkek kişiye herif deniyordu bin yıl boyunca bu topraklarda. Bugün herif kelimesi çok aşağılayıcı anlamda kullanılıyor. Sanayi Devrimi’nin 19. Yüzyılda Osmanlı’daki meslekleri olumsuz yönde etkilemesiyle herifin toplumsal konumu, itibarı da düşmüş oldu. Düşüş önce el emeği ile geçinen lonca üyesi kişilerin ürünlerini piyasa fiyatına satamayışları sonucunda emeğin fiyatında oldu. Ehl-i hirfet böylece itibarını kaybetti Osmanlı’da, sonra da mesleğini. Ancak kısmen de olsa 90’lara kadar Anadolu’da meslek sahibi olan evli erkeklere herif deniyordu ki, olumsuz anlamda da değildi üstelik.

İmdi, düşmana inat bir şey yapmayı gerçekten murâd etmişsek, bir tercihte bulunmuşuz demektir. Sloganın kolaycılığından sarf-ı nazar edip yönümüzü hirfete kılalım ki herif olabilelim. Herif olmak, iktisadî bir üretim yapmak demektir. Mesele, herif kelimesine nostaljik bir itibar verme kaygusunun çok çok ötesindedir çünkü. Üstelik düştüğümüz bu hâlden çıkmak için bütün psikolojik altyapıya da sahibiz. Dahası, hiç olmadığı kadar da bir birlik ruhu yakalanmış durumda.

OHAL’de ne yapmalı?

Meslek okullarını yeniden yapılandırmadan başlayabiliriz işe. Olumlu her anlamda ve her alanda üretimimizi arttırmadıkça ve tüketim kösnüllüğünden kurtulmadıkça içinde bulunduğumuz zilletten kurtulmamız ancak ve ancak romanlarda veya şiirlerde olabilir.

Somut bir teklif yaparak sözü uzatmayalım: Üniversitelerin meslek yüksekokulları ile teknik ve endüstri meslek liselerini, şimdiki bağlı bulundukları kurumlardan alıp, ihtiyaç belirlemesini Sanayi ve Ticaret Odaları ile Esnaf Odalarının kontrolüne vererek, açmak istedikleri bölümleri Organize Sanayi ve yeni kurulacak Organize Tarım Bölgelerinde açılmasını sağlayabiliriz. Buna kim ve neden karşı olabilir ki? Söz konusu kurumlar, üniversitelerin danışmanlığına ihtiyaç duymaları halinde de, döner sermaye işletmesi üzerinden hizmet verilmesi sağlanabilir.