Hatırlayalım…
Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl, 1860’da Budapeşte’de doğdu. Gazetecilik yaptığı yıllarda (1891-1895) Viyana’da yayımlanan Neue Freie Presse Gazetesi’nin Paris muhabiri olarak çalıştı. Meşhur Dreyfus Davası’nı gazetesi adına muhabir olarak takip etti. Dava boyunca Paris halkının sokaklarda “Yahudilere ölüm!” çığlıkları attığı iddiasını taşıyan haberler geçti. 1896’da Siyonizm’in manifestosu “Der Judenstaat” (Yahudi Devleti) isimli kitabını yayınladı.
Farklı ülkelerde komün halinde yaşayan Yahudiler’in bir devletleri olması gerektiği fikriyle çalıştı. Sultan Abdülhamit’le görüştü. Bugün de dünyanın gizli sahiplerinden Rothschildler’den himaye gördü. 1904’te 44 yaşında iken öldü, cesedi 1949’da İsrail bayrağına sarılı olarak Filistin topraklarında gömüldü.
Moiz Kohen, 1883’te Selanik’te doğdu. Babası bir hahamdı, kendisi de hahamlardan eğitim aldı. Mason Locası’na girdi. Munis Tekinalp müstearıyla tanındı. Ziya Gökalp ve şürekâsına tesir etti. Kemalizm’in en ateşli savunucusu oldu. Halkevlerinin hatipliğini yaptı. Türk Dil Kurumu üyeliğine bile seçildi. 1928’de, “Yahudi” arkadaşları Nissim Masliyah ve Dr. Samuel Abrevaya ile “Milli Hars Birliği”ni kurdu. 1934’te başka “Yahudi” dostları Hanri Soriano ve Marcel Franco ile “Türk Kültür Cemiyeti”nin kurucuları arasında yer aldı. 1961’de Fransa’nın Nice kentinde öldü ve Yahudi mezarlığına gömüldü.
Şimdi “Ne var bunda” diyeceksiniz?
Derinlikli tarih okumalarında zaman kesişmelerine dikkat çekmek için böyle bir peşrevle girdim. Elbette bütün bu hikâyeleri siz çok daha iyi biliyorsunuz ama bugünü anlayabilmek adına bir hatırlatma benimki sadece…
Niyazi Berkes, “Türkiye’de Çağdaşlaşma” kitabında şöyle der:
“Türk ulusçuluğu fikrini Batı’da ileri sürenler arasında tanınan Lumley Davids, Leon Cahun, Arminius Vambery gibi Musevi asıllı kişiler olduğu halde, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni desteklemede de Emmanuel Carasso (Karasso) daha sonra Moses (Moiz) Cohen, Abraham Galanti gibi yerli Museviler olduğu halde, İttihatçıların iktidara geçişinden umutlanan Siyonistlerin Filistin’in Musevi yurdu olarak tanıtılması isteklerine İttihatçılar (…) olumsuz bir tepki göstermişlerdir.”
Yani demesi odur ki…
“Genel olarak ‘Jön-Türkler’in, özel olarak İttihat ve Terakki önderlerinin Bektaşilik, Masonluk, Musevilik ve Siyonistlikle ilişkileri üzerine yazılan yazıların hemen hepsi kasıtlı olarak din, siyaset ya da ırk görüşleri ile yazıldığından bu ilişkilerin niteliğinin objektif olarak belirtilmesi dikenli bir sorun olmuştur. Garip olan, bu yönde en aşırı iddialarda bulunan Türkçü, Irkçı ve Turancı denen yazarların asıl Türkçülük ve Turancılık akım ve fikirlerinde 19. ve 20 yüzyıllarda Avrupalı ve yerli Museviler’in oynadığı büyük rolü bilmemeleri ya da bilmezlikten gelmeleridir.”
Madem öyle…
Moiz Kohen’in “Müşterek Vicdan” başlıklı ‘10 Emir’ yazısını da hatırlayalım:
“1 – İsimlerini Türkleştir,
2 – Türkçe konuş,
3 – Havralarda duaların hiç olmazsa bir kısmını Türkçe oku,
4 – Mekteplerini Türkleştir,
5 – Çocuklarını memleket mekteplerine gönder,
6 – Memleket işlerine karış,
7 – Türklerle düşüp kalk,
8 – Cemaat ruhunu kökünden sök,
9 – Milli iktisat sahasında vazife-i mahsusanı yap,
10 – Hakkını bil.”
Teodor Herzl, Dreyfus Davası sırasında ne diyordu: “Ey Yahudiler! Bu adam Yahudi olduğu için idama mahkûm ettiler. Tek yolumuz var kurtuluş için kitleler halinde Hristiyan olmalıyız!”
Ne demek istediğimi nasipse ileriki yazılarda anlatmaya çalışayım…