Kıymeti Dostlar;
Anadolu’nun birçok noktası bizi güzelliği ile hep büyülemiştir. Bazen çağlara meydan okuyan bir kasaba, bazen yemyeşil yaylalar, bazen de Ağustos sıcağında soba yaktığınız dağ köyleri… Her yer saklı bir cennet adeta Anadolu’da. Bu saklı cennet adım attığınız her yeriyle asırlardır insanları kendine hayran bırakmaya devam ediyor. Her köşesinde ayrı bir güzellik her köyünde ayrı bir tarih bulmaya alıştık artık diyebilirim. Her köşesinin ayrı bir hikayesi olan Anadolu’da tarih ve doğa dendiğinde akla gelen ilk yer Kardeniz diye düşünüyorum. Bu konuda birçoğumuzun da aynı düşünceye sahip olduğundan eminim.
Evliyalar Şehri Kastamonu
Anadolu’nun birçok yerini ziyaret etmiş bir kişi olarak şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki Doğal güzellikleri ve Anadolu’nun asırlara meydan okuyan tarihini birarada görmek istiyorsanız ilk durağınız mutlaka Kastamonu olmalı. Adım attığınız her ilçesinde, her köyünde, her mahalllesinde ayrı bir hikaye karşılıyor sizi…
Şeyh Şaban-ı Veli Hz.lerine uğrayıp tadı zem zem suyuna benzeyen Asa Suyundan içip İstiklal Marşı’nın Merhum Mehmet Akif Ersoy tarafından ilk defa okunduğu Kadı Nasrullah Camii’ni ziyaret ettikten sonra adım adım karış karış Anadolu’ya İslam’ın nurunu yazan evliyaları enbiyaları ziyaret ediyor, Taşköprü’de Efes Antik Kenti ve Gaziantep Zeugma’nın bir benzeri olan Pompeiopolis Antik Kenti’ni görüyor, Pınarbaşı’nda Valla Kanyonu’nunun eşsiz güzelliğine büyüleniyor ve buradan hiç gitmek istemiyorsunuz. Gerçi Kastamonu’da Kadı Nasrullah Cami önündeki çeşmelerden su içenin tekrar mutlaka Kastamonu’ya geleceğine inanılsa da bence bu geliş suyun etkisinin dışında Kastamonu’nun tarihi ve doğal güzelliğindendir.
İşte Bugün sizlerle her köşesi cennetten bir parça olan Karadeniz’de, Evliyalar Şehri Kastamonu’nun tarihi ve doğal güzellikleri ile hem gözümüze hem de gönlümüze hitab eden şirin bir şehrini ziyaret edeceğiz.
En Çok Camii Olan İkinci İlçe
Evet dostlar, bugün sizlerle Pirincin başkenti Tosya’da olacağız…
Akşamki serin hava gündüz yerini aşırı sıcaklara bırakıyor… İnsanının sıcak kanlılığı havasına yansıyor diye anlatırım hep Tosya’nın bu sıcağını… Sıcağından korkmayın bir şapka takın, başlayın yürümeye köyde, şehirde, mahallelerde her yerde buz gibi akan hayrat çeşmeleri size devamlı eşlik ediyor zaten. Buz gibi suların yanında size birde minareler eşlik ediyor bu yolculuğa. İlk defa duyduğumda çok şaşırmıştım. Tosya – Ortalıcalı bir Türkçe Öğretmenim vardı Selami Özkaya hala görüşürüm muazzam bir vatanseverdir kendisi ilk defa ondan duymuştum. Türkiye’de en çok Cami olan 2. İlçe TOSYA’dır demişti. Tosya Merkezde toplam 99 Cami Köylerde de 123 Cami ile birlikte 212 Cami ibadete açık hala ibadete açık. İlçe nüfusuna göre Tosya merkezde 288 kişiye 1 Cami düşmektedir. Bu sıralamada Fatih, 340 Camii ile 1. sıradadır. Fatih ‘te 1227 kişiye bir cami düşmektedir.
Pirincin Başkenti
Bismillah diyip şehrin meydanından başladım gezmeye tam karşımda kocaman bir TOSYA yazısı yazının bir yanında bir çeltik diğer yanında bir kapı… Çeltiği biliyoruz abartmıyorum belki de Dünya’nın en güzel pirinci yetişiyor bu topraklarda… Devrez Çayı şehre ayrı bir güzellik katarken aynı zamanda pirince de muazzam bir lezzet katıyor olmalı. Eğer hala Tosya Pilavı yemediyseniz bu güne kadar yediğiniz tüm pilavların tadını size unutturacak bu eşsiz lezzeti mutlaka tatmanızı tavsiye ediyorum. Gerçekten bu lezzet anlatılmanın çok ötesinde mutlaka tatmanız gerekn bir lezzet. Yolunuz eğer Ramazan ayında Tosya’ya düşerse kaçışınız yok Ramazan boyunca iftarda her gün yenen fırında “caba “ denilen toprak kaselerde pişirilen yarma buğdaydan yapılan “keşkek” yemeği gelir. Doyumsuz bir lezzeti vardır. Bunun yanında tarhana çorbası, toyga aşı, erişte, lop, kaha, bişi, bazlama. kül çöreği, cevizli tarhana, mıhlama, serme, kaygana, güveç, kabak ve lahana saçalaması, gavur pancarı sayılabilecek diğer yöresel yemeklerdir. Tatlı olarak da pekmezli un helvası. Çekme helva, taş kadayıf, kızılcık reçeli, elma ve erik pelverdesi sayılabilir. Tosya’ya gidip geldiğimde bunca gezmeye rağmen kilo almamın sebebi de bu yemekler galiba…
Üç oluklar mesire alanına doğru giderken Kapının hikmetini de çözüyorsunuz. Caddenin sağında ve soluna yer alan her biri birbirinden mahretli marangoz ustalarının muazzam el işçilikleri büyülüyor sizi. Türkiye’nin ahşap kapı üretiminin yüzde 30’u da burada gerçekleşiyor. Günde yaklaşık 12 bin kapı imal ediliyor ve Tosya’dan 15 ülkeye ihracat yapılıyor. Ahşap ve ahşap ürünleri imalatının yoğun şekilde yapıldığı ilçede bu sektörde çalışan 5 bin civarında çalışan bulunuyor.
Tosya ziyaretinizde Yeşil Göl’ü, Dipsiz Göl’ü ve Çukurhan’ı mutlaka ziyaret edin ve bu ziyaret esansında meşhur bağ evlerine uğramayı kesinlikle ihmal etmeyin. Bağ evleri Tamamı ahşap ve kerpiçle yapılan çoğunluğu 2 katli dubleks yalpılardır. 1’inci katında yerel ağızla “çıkartma” adi verilen 3 tarafı açık üstü ahşap çatı ile kapalı teras bulunur. Genelde banyo yerine ahşap yıkanma dolapları kullanılır. Büyüklükleri ise zeminde 40 m2 ile 50 m2 arasındadır. Zemin katlarında girişleri ayrı hayvan beslenebilen ahır ve ağılları mevcuttur.
Tosya Adının Efsanesi
Efsaneye göre Horasan erenlerinden Hamza Baba yanında dostu Yalınkılıç’la bu topraklara geldiklerinde tarih 1215 yılını gösteriyormuş. Bu bölgeyi o kadar beğenmişler ki yıllarca gördükleri rüyaların gerçekleştiğine inanmışlar, burada kalmaya karar vermişler. Her taraf yemyeşilmiş. Çeşitli ağaçlar, rengârenk çiçekler, cıvıl cıvıl kuşlar, pırıll pırıl akan sular onları adeta büyülemiş. Bu topraklan yurt haline getirebilmek için bütün güçleriyle çalışmışlar, çabalamışlar. Bir gün uzaktan toz bulutunu gören Yalınkılıç:
– “Düşman geliyor!” diye seslenmiş.
Hamza Baba bunu duymamazlıktan gelmiş. Yalınkılıç tekrarlamış.
– Düşman geliyor!”
Hamza Baba başını kaldırıp uzun uzun bakmış.- Bayraklarını görmüyor musun?
– “Düşman değil onlar, dost ya demiş.”
Gelenler Oğuz’un boylarıymış. Onlarla kucaklaşıp, sarmaş dolaş olmuşlar. Kayı’yı Kızgınkaya Tepesi’ne, Bayat’ı Yanıktepe Tepesi’ne, Avşar’ı Eymekul Tepe’ye, Karkın’i Cadıkayası Tepesine, Çepni’yi Bağyaka Tepesi’ne, Kınık’ı Dikmencik Tepesi’ne, Kızılcayı da Karakaya Tepesi’ne yerleştirmişler. O gün söylenen “dost ya” kelimesi daha sonra “dos ya” şeklini almış. Zamanla”Dosya” ismi “Dostlar Şehri ” anlamına gelen “TOSYA” diye söylenerek günümüze kadar gelmiş
Evliya Çelebi’nin Tosya Hakkında Yazdıkları
“Yüz elli akçelik kazadır. Mamur nahiyeleri vardır. Ayan ve ulemesı çoktur.Havası ağırdır. Halkı Türk ve son derece yabancı dostu kimselerdir…”
“Şehir yüksek bir yerde üç bin kadar tahta ve kiremit örtülü eski usul evlerden mürekkeptir.Bir çok bağ ve bahçeleri vardır.Kozlu ve leblebili helvaları beğenilir.Tatlı kutu bozması beyaz süt gibidir ve çok meşhurdur…”
“Yedi han ve hamamları, üç yüz kırk dükkan ve kahvehaneleri, bir de demir kapılı kagir yapılı bir pazar yeri vardır ki her şey bulunur”
Ayasofya’nın Hat Levhaları ve Tosya
4000 yıllık bir maziye sahip olan Tosya Gaskalar, Hititler, Firigler, Kimmerler, Lidyalılar, İranlılar, Yunanlılar, Romalılar, Bizanslılar, Danişmentliler, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlı Devleti hâkimiyetinde bulunmuş, Moğollar ve Selçuklular Devrinde PAFLAGONYA (Kastamonu) hakimiyetinde yasamış eski bir kazadır.
Semaniye Medressi müderrislerinden Küçük Mustafa Efendi’den Ahmet El Garbi Mahlasıyla şiirler yazan Derviş Ahmed’e, Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlanan tüm kanunlar elinden çıkan 23 yıl nişancılık görevinde bulunan ve Koca Nişancı olarak şöhret kazanan Celal Zade Mustafa Çelebi’den, Reisülküttap Tosyalı Ebubekir Ratıp Efendiye, Sıdki’den İsmail Rumi Efendiye, Şıpka Kahramanı Müşir Süleyman Paşa’dan İşkodra Kahramanı Hasan Rıza Paşa’ya kadar birçok önemli isim bu toprakların yetiştirdiği değerlerdendir…
Tosyalı bir diğer önemli isim de Osmanlı hat ve mûsikisinin XIX. yüzyıldaki büyük isimlerinden ve Ayasofya Camii’nin hat levhalarını yazan Kazasker Mustafa İzzet Efendi’dir.
Milli Mücadele ve Tosya
Kastamonu ve Tosya işgale uğramamış olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşında, Çanakkale Cephesinde ve Milli Mücadele döneminde yurt savunmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Silah tutanlar yurt savunmasına koşarken, geriye kalan halk çoğunluğu kadın, çocuk, ihtiyar ve sakat olmak üzere cepheye silah ve mühimmat taşımışlardır. Milli mücadele döneminde özellikle İstanbul’dan Ankara’ya kaçırılan silah ve mühimmatlar İnebolu – Kastamonu ve Tosya üzerinden Ankara’ya ulaştırılmıştır.
Bu vesile ile öncelikle bu toprakları canları ve kanları ile bizlere emanet eden tüm şehitlerimizi ve ebediyete irtihal etmiş tüm gazilerimizi bir kez daha rahmet ve minnet ile anıyorum.
Selam ve Dua ile…