Bizim doğal afetlerimiz afetin kendisi değil, hangi türden olursa olsun bir afet anında ortaya çıkan felaket tellalları oluyor.

Bir işin ucundan mı tutarlar, hayır.

Millet olarak depremin ilk anından itibaren büyük bir seferberliğe kenetlenmişken depremden daha üzücü ve moral bozucu cümleleri sosyal medyaya dökülmeye başlıyor.

‘Deprem paraları nerede?’,

‘Kentsel dönüşüm hani, binaları neden hazırlayamadık?’

‘Bilim adamları uyarmış, önlem neden alınmamış…’

Veya ‘Hop, güncelleme 6.5…’

Beton kafalılar…

1999 yılındaki Sakarya, Düzce, Yalova ve Kocaeli depremleri için toplanan paraların memur maaşlarının ödenmesi için kullanıldığı ve deprem bölgelerine ulaşmakta zorluk çekilen bir noktadan, sadece depreme değil bütün afetlere anında müdahale edilebilen bir seviyeye, sivil ve kamu ilgili bütün birimleriyle uyum içerisinde çok kısa zamanda hazırlık yapılarak bölgeye hiç vakit kaybetmeden intikal edilen bir uyum aşamasına gelinmiş.

Yıkılan bina sayısına, ölen ve yaralılara bakıldığında da durum bunu gösteriyor.

Elbette her türlü afete ne kadar tedbir alınırsa o kadar iyidir.

Elbette isteriz ki hiçbir insanımız ölmesin, yaralar şimdikinden de daha çabuk, daha kusursuz ve daha şefkatle sarılsın.

Ama bu işler oturduğunuz yerden “Hoop, güncelleme….” diyerek olmuyor.

Devleti zafiyet içinde göstermeye kimsenin hakkı yoktur.

Hele de bu ve buna benzer felaketlerin tam ortasında hiç yoktur!

Ama şu vardır;

Yaralar sarıldıktan, enkaz kaldırıldıktan acil olarak yapılması gerekenler tam olarak yapıldıktan sonra beton yapılardan öncelikli olarak deprem riski yüksek bölgelerde çelik taşıma sistemine geçilmesi konuşulmalıdır.

Yapı sistemleri içeresinde en kısa ömürlü olan betonun ömrü 40 – 50 yıldır. Beton bu zamandan sonra çürümeye ve çözülmeye başlar. İçindeki demiri kavrama kabiliyetini kaybeder.

Ahşabın ömrü 100 – 120, çeliğin ise 80 – 100 yıldır.

Depremle yaşamayı normalleştirmiş Japonya’da konutların deprem anında insan hayatını tehdit edecek alanları beton yerine daha esnek ve daha sağlam malzemelerde ağırlıklı olarak çelik ve ahşaptan yapılmaktadır.

Ahşap ve çelik yapıların esneklik kabiliyeti betondan çok daha fazladır. Sarsıntıya daha fazla dayanırlar.

Yıkılsalar dahi insanın üstüne beton bloklar gibi kütle halinde düşmez, ağırlıklarıyla bedenleri ezmezler.

Türkiye’nin hızlı bir şekilde beton yapılardan, betonarme taşıma sistemlerinden vaz geçmesi ve devlet özellikle kamu binalarında beton yapıları azaltmak için yeni ve farklı yapı türlerini tercih etmesi gerekmektedir.

Hususiyetle TOKİ’nin şunu gündemine almasında fayda vardır;

Amerika ve Japonya’da beton yapı oranı tamamen düşürülmüş ve yüzde 3 seviyesine indirilmiştir.

Avrupa’da bu oran yüzde 27 iken Türkiye’de hali hazırda yüzde 95’dir.

Turgut Cansever’in ‘Deprem öldürmez beton öldürür’ sözü yüzde yüz gerçektir.

Okullarımızın, bilim adamlarımızın ve devletimizin bu gerçekler öncülüğünde düşünce ve eylem üretmeleri en başta deprem riski ile yaşayan bölgelerimiz ve bütün ülkemiz için ziyadesiyle faydalı olacaktır.