26 Eylül’ü her yıl ‘Dil Bayramı’ olarak kutluyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 1932’de düzenlenen ‘Birinci Türk Dil Kurultayı’nın açılış günü, her yıl ‘Dil Bayramı’ olarak kutlanıyor.

Yalnızca bir bayram günüyle sınırlı tutulamayacak kadar önemli olan  ‘dil’imizi payidar kılmanın en önemli noktasının kültürümüzü besleyen sanat dalları ve sanat organizasyonları olarak gösterebiliriz. Sosyal medyada vakit geçirmenin ve sosyal medya dilinin paçozluğunu, sınır tanımazlığı dört tarafımızı anlamsız düzeneklerle çevrelemişken dilin öneminden bahsetmek ve bu yöne dikkat çekmek elbette pek güç. Tüm bu güçlüklerin yanında dil konusunda göstermiş olduğumuz direnç yüzyıllar sonrasına miras bırakacağımız kültürümüz açısından çok önemli bir yerde duruyor.

Türk Dili ile ilgili çok umutsuz konuşup hayıflanmak bizim kültürümüzde olmaması gereken bir biçim. Biz bu dilin özünü nasıl koruyacağız diye düşünmeli ve dilin zenginleşmesi konusuna kafa yormalıyız. Bu konuda Türk Dil Kurumu’nun ve üniversitelerdeki dil bilimci hocalarımızın katkıları da akademik yol göstericilik anlamında hakikatli bir yerde duruyor.

Dili sanat nasıl geliştirir?

Bu soruyu kendime sorduğumda hep “eser vererek” diye cevapladım. Bin yıl öncesinde yazılan Kutadgu Bilig, Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Atebetül Hakayık gibi Türk İslam Edebiyatının ilk dönem eserleri günümüzde dilimizin korunmasında ve ilerlemesinde önemli roller üstlendiler. Bunun yanında 2021 yılı Unesco tarafından Yunus Emre yılı ilan edildi. Yunus Emre de öğretisi ve yazdığı şiirlerle yüzyıllar sonrasına kilometre taşları döşedi.

Bu çağın gereklilikleri ve dilimizin zenginliği gözetilerek yapmış olduğumuz; edebiyat, tiyatro, sinema, müzik, gelenekli sanatlar ve plastik sanatlar alanlarının hepsinde üretilen eserler dile yapılan en büyük katkıyı oluşturuyor. Bu konuda tüm kültür sanat kurumlarını, sivil toplum kuruluşlarını ve sanatçıları araştırma kurulları kurmaya ve dil ve sanat eserleri üzerine temel kararlar almaya çağırıyorum! Çağrım ne kadar yanıt bulur bilmiyorum.

Vefa yalnızca bir semt adıymış

Dilin gelişimine katkının üretilen eserlerle kurulan sahici bağla ilgili olduğunu söyledik. Bu bağı kuran en önemli sanat dallarından biri de tiyatro. Geleneksel tiyatromuzun duayen sanatçısı Zihni Göktay kullanmış olduğu güzel Türkçesi, eşsiz oyunculuğu ve oyunların sonunda seyircisine nazik hitaplarıyla gönlümüzde taht kurmuş bir sanatçı. Zihni Göktay Usta, Akşam Gazetesi Ekler Müdürü Gülcan Tezcan’ın yapmış olduğu haberden öğrendiğimize göre aylardır İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan maaşını alamıyormuş. Vefa yalnızca bir semt adıymış diye kullanılan klasik tabiri kullanmadan edemiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde kavuk devir teslim törenine ev sahipliği yapan ve Şehir Tiyatroları’nı özel tiyatrolara açan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda acilen bir açıklama yapması gerekiyor. Ustalara ve tiyatroya olan vefasızlık hiç kimsenin affetmeyeceği bir tavır. Bunun yanında tiyatro camiasının da bu konuyu gündemlerine alması gerekiyor. Aksi taktirde samimiyetimizi ve inandırıcılığımızı kaybediyoruz.

Zihni Göktay demek benim için yaşayan Türk dili demek. Dilimize sahip çıkalım!