Adam, SSK Genel Müdürüyken kurumu batırdı.

Hastanelerde kuyruklar, 70’li yılları aratmayacak denli çile doluydu.

Birçok akrabasını bu kuruma aldırdı.

Bir bebek olan torununu erken emekli olabilsin diye sigortalı gösterdi…

Sonra, her allama ve pullama operasyonunda olduğu gibi, “Vay şerefsiz!..” medyasında yani Doğan medya grubunda birden Kılıçdaroğlu güzellemeleri boy göstermeye başladı.

Feraset sahibi insanlar Kılıçdaroğlu’nun yakın gelecekte CHP’nin başına geçeceğini anlamakta gecikmediler tabii.

Nitekim öyle oldu.

İnsanların mahremlerini gözetip kasete çeken Paralel çetenin, kaset skandalını patlatması üzerine Deniz Baykal mecburen görevi bıraktı ve “asla genel başkanlık gibi bir düşüncem yok” diyen Kılıçdaroğlu, birkaç gün sonra genel başkan adayı gösterildi.

Bütün bunları, Kılıçdaroğlu’nun ne denli niteliksiz ve vasıfsız bir siyasetçi olduğu gerçeği sadedinde naklettim.

Dikkat buyurun, bir paragrafta nasıl bir donanıma sahip olduğu ayan beyan ortaya çıktı.

İşte bu niteliksiz siyasetçiyle, 7 Haziran sonrasında koalisyon görüşmeleri yapıldı mecburen…

Olmadı tabii, olamazdı.

Asgari nezaket kurallarından habersiz olan ve “Restorasyon Hükümeti’ yaklaşımıyla muhatabına adeta “kendini inkar et” deme densizliğinde bulunan bir parti ve onun genel müdürüyle olacak şey değildi elbette.

Neden olamayacağı, geçtiğimiz günlerde bir kez daha anlaşıldı.

Meşum Ankara katliamının ardından Başbakan Davutoğlu, devlet adamlığı gereği Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını yani bildiğiniz Kılıçdaoğlu’nu bilgilendirmek maksadıyla köşke davet etti.

Gitti muhterem…

Herkes, “Kılıçdaroğlu sorumlu siyasetçi vasfı mı kazanıyor ne?” diye düşünmeye başlamışken, hazret, öyle bir şey söyledi ki, bütün bu iyi niyetli yaklaşımların müthiş bir aldanış olduğunu cümle aleme gösterdi.

“İçeride konuşulanları dışarıda anlatsam Davutoğlu çok zor durumda kalır.”

Evet, aynen böyle dedi Bay Kılıçdaroğlu…

Devlet terbiyesi görmemiş, mahremiyetten nasip almamış, hususi bir bilgilendirme toplantısının ağırlığını taşıyacak nitelikten mahrum bir sözde siyasetçi ne yaparsa, aynen öyle yaptı Kılıçdaroğlu ve o sözleri söyledi.

Gerçi Sayın Başbakan, hemen akabinde gereken cevabı verdi ama Kılıçdaroğlu için iş işten çoktan geçmişti.

O, kendine yakışanı yaptı, başbakan da; “anlatmazsan namertsin!” çıkışıyla olması gerekeni…

Şu bir gerçek ki, gerek Kılıçdaroğlu ve gerekse Bahçeli, yapıp ettikleriyle, daha doğrusu yapıp edemedikleriyle, işgal ettikleri önemli konumlara rağmen, ‘Türkiye siyaseti için büyük bir talihsizlik’ olarak tarihe adlarını çoktan yazdırdılar.

Çocuksu bir tavırla; “söyleyeyim mi, ha, söyleyeyim mi?…” tavrı sergileyen Kılıçdaroğlu ve yine benzer çocuksu bir yaklaşımla; “oynamıyorum işte, oynamıyorum!” tavrı sergileyen Bahçeli, bu memlekette ne yazık ki, çok önemli iki partinin genel başkanları.

Memleket yansa, umurlarında değil.

Yazık ki, ne yazık!..