Ayrılmış olsalar dahi, çocuklarıyla alakalı bazı şeyleri birlikte yapmak zorunda kalan boşanmış çiftler, irtibatlarını ister istemez devam ettiriyorlar.
Mahkemenin çocuğu anneye verdiği durumlarda boşanan kadının çocuklarını karşı tarafa bir koz, bir silah ve tehdit aracı olarak kullandığı ve babayı çılgına çeviren “Çocuğumu sana bir daha asla göstermeyeceğim” cümlesinden sonra şiddetin vuku bulduğu istatistiki veri olarak önümüzdedir.
Haftada bir çocuğunu görme iznini alabilmiş babasının biraz geç kaldığı zaman defalarca işittiğimiz bu cümle çok ağır bir tahrik cümlesidir.
Evvela kanuni olarak elde edilmiş bir hakkın gaspıdır.
Tamam, bu ve hiçbir cümle şiddeti meşru hale getirmez, getirmemelidir.
Ve fakat bu cümle, Samsun’da yaşanılan olaydaki eski kocanın dediği gibi, “Çocuğumu sana bir daha asla göstermeyeceğim” deyince sinir krizi geçirdim. Ne yaptığımın farkında değildim” savunmasının kaçınılmaz dayanağıdır.
***
Kadınlar günü vesilesiyle gelen haberlerde kadın istihdamını arttırmak için kurum ve kuruluşların atmış oldukları adımlardan bahsediliyor.
Bu adımlara ‘kadına karşı pozitif ayrımcılık’ kaleminden devlet de destek veriyor.
Devlet daha ileri giderek ‘kadının beyanı esastır’ ilkesiyle kadını hukuk önünde erkekten bir sıfır önde kabul ediyor.
Peki, kadına sağlanan bu imkânlar, destek ve teşvikler şiddetin önüne geçilebiliyor mu?
Hayır, şiddet her geçen gün artıyor.
Bütün bu teşvikler, destekler kadını koruyamıyor…
Kadının kimyasını bozuyor; evinden kopartılmış, çocuk yetiştirmek görevini unutmuş bir kadın türü tedavüle sürülüyor.
Kadın fıtratını unutunca oluyor ne oluyorsa;
6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine dair Kanun, CEDAW; Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi, 743 sayılı medeni kanunda 1988’de yapılan değişiklikle süresiz haline getirilen eski eşe ödenen nafakaya kadar hiçbir tedbir kadını koruyamıyor.
6284 sayılı kanun çıkmadan önce aile içi şiddet sonucu öldürülen kadın sayısı 121 olarak tespit edilmişti.
Yasa çıktıktan sonra ki yıllarda ölüm oranları hızlı bir şekilde yükselerek 2020 yılında yüzde 300’lük bir artışla 471’e çıktı.
Kadın erkek eşitliğini, kadın erkek rekabeti ve inatlaşması haline getirmekten vaz geçmediğimiz müddetçe şiddeti önlemeyebileceğimizi sanmıyorum.
Siz de sanmayın…
***
Üç yıl önce, bu sütunlardan çözülmekte olan, dağılmaya yüz tutmuş aile bütünlüğümüzü yeniden ihya edecek bir kanun teklifinde bulunmuştum;
Dışarıda çalışan kadınlardan daha fazla yorulan, çamaşırdı, bulaşıktı, çocukların bakımı, varsa hasta, yatalak ve yardıma muhtaç aile büyüklerin ihtiyaçları, evin temizliği, çarşısı pazarı derken çok daha fazla emek ve zaman harcayan kadınlarımıza çocuk sayısı miktarınca maaş bağlanarak ‘Ev Hanımına Meslek İtibarı’ kazandırılmalıdır.
Maaşlı erkeğe verilen eş ve çocuk yardımına yapılacak ilaveyle elde edilecek miktar ev hanımına maaş olarak verilebilir.
Çocuklu hanımlara Ev Hanımı Meslek İtibarı kazandırılarak aynı zamanda geleceğimiz güvence altına alınacak,
Eşlerin birbirlerine güveni ve saygıları artacak, boşanmalar ve boşanmalara dayalı şiddette azalmalar olacak,
Kadınlarımız ihtiyaçlarını kendileri karşılayacakları için iş aramak zorunda kalmayacak,
Çocuklarımız kreşlerde değil evlerinde annelerinin kucağında yetiştirilecek,
Hanımların devlete güveni artacak,
Uyuşturucu, terör gibi belalarda ciddi azalmalar olacak,
Saymakla bitmeyecek geri dönüşler; her yönüyle devletin masrafı ve israfı azaltılmış olacak.