Bu öyküdeki adamımız şair değil çoban.

Çünkü şairler yalancıdır ve dahi şairlik bir meslek bile değildir.

Çobanlık bir Peygamber mesleği olarak şairlikten daha muteberdir.

Çünkü şair, şehri terk ederek, böylelikle kahramanlık şansını da kaybetmiştir.

Şair, şiire esas olan mevzuun her nedense şehirde değil, şehir dışında yani, kırda, bayırda, köyde, yeşillik, ağaçlık ormanlık alanda neşet edeceğine inanmış, her nasılsa inandırılmıştı.

Ona göre, şehir dışında gördüğü güzellik, muhteşem tabiat yani, şiirin bizzat ve bilfiil ilham kaynağıdır.

Yapay bir kurgunun ürünü olan şehir şiirin nesi olur ki!

Şair elleri arkasında, şehrin, karmaşasından, yanıp sönen yaldızlı harflerden ve o harflerin işaret ettiği hayatın cazibesinden, sonrası çaresizliğinden, intiharın eşiğinden, trafiğin gürültüsünden, Bankalardan, çeklerden protestolardan, eylemlerden, bombalardan, dedikodulardan ve bitmez tükenmez keşmekeşlikten uzaklaşarak tabiatın nefese şifa, gönle huzur veren mükemmelliğinin içine atladı.

Bir şair olarak, tepedeki güneşin, masmavi gökyüzünün, yemyeşil ormanın, denize doğru akıp giden nehrin aceleci sükûnetinin, kuş cıvıltılarının ve börtü böcek orkestrasına rüzgârın derinlik ve sonsuzluk etkisinin geçip karşısına, ‘Bir de sevgili yavrulayarak kalbinin minicik seslerinden, yavaş yavaş boğulan, hafif bir de sarhoşluk özlemiyle kendini, parktan anladığı dostluğa verdi. bir miktar da elbette ağlamak istedi’ gördüklerinden huzur, huzurdan şiir şiirden aşk, aştan da hayatın anlamını…

Çoban her zamanki gibi, güneşten çok sislerin ziyaret ettiği yüksek ovadan sürüyü toparlayarak köyüne dönmek üzereyken şaire denk geldi.

Şair yorgundu, bütün gün duraksız yürümüştü. Selam, kelam hoş beşten sonra şair sakin ve huzurla: “Ben şairim. Bu muhteşem güzelliği, seyrede, seyrede buralara kadar geldim.”

Çoban biraz şaşkınlık ve biraz da merakla;: “Sen şair misin? Hadi canım. Hiç şair görmemiştim. Peki, ikimizin arasındaki fark nedir. Neden sen şairsin de ben çobanım.”

Şairin cevabı evladiyelik: “Şu geceyi aydınlatan Ay’ı görüyor musun?

Şimdi kapat gözlerini bir daha bak. Görebiliyor musun? ‘Hayır’ mı? Fakat ben gözlerim kapalıyken de Ay’ı görebiliyorum. Aramızdaki fark bu.”

Şairin gözleri kapalıyken de gördüğü, önceden görmüş olduğunun sureti yani tasvir gücü…

Çobanın her gün iç içe ve yüz yüze olduğu, ‘zuhurunun şiddetinden gaip olan’ manzara şair için hayret…

Çoban şaire diyesiye ki: “İstersen bir ayna al eline dört bir yana ayna tut. Bir anda yaptın gitti güneşi, yıldızları, dünyayı, kendini ve evin bütün eşyasını, bitkileri, bütün canlı varlıkları.”

Sanat eserinin yani ressamın ve şairin yaptığı da bir yansıma, yansıtma işidir.

Yani: “Resim sessiz bir şiir, şiir de konuşan bir resimdir…”