Dünya, neden ortaya çıktığı kesin olarak belli olmayan Çin virüsü ile mücadelesini sürdürüyor. ABD başta olmak üzere batı bloğunun başını çeken ülkeler, insanı öncelemeyen sağlık sistemlerinden dolayı tel tel dökülmeye devam ediyor. Gelinen noktada, dünyanın “eski dünya” olmayacağı ve yeni bir düzenin oluşacağı aşikâr bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Umarım bu Y-dünyada, mazlumların ve gariplerin sesi daha fazla çıkar. “Yakarsa dünyayı garipler yakar” cümlesi ne kadar doğrudur bilemem ama “mazlumun âhı indirir şahı” sözü yadsınamaz bir gerçektir.

***

Tabi bu süreçte, insanlık bazı mesleklerin değerini daha iyi anladı. Bitmeyen zevkin, sefanın ve şatafatın yerini  “Can korkusu” alınca işler değişti. Sabah akşam milletin değerlerini aşağılayan “magazin” sevdalıları görünmez oldu. Tüm televizyonlarda, alanında uzman doktorlarımız ve bilim insanlarımız yer almaya başladı. Tabi ölüm korkusu başka şey azizim… Hele ki; “hiç ölmeyecekmiş gibi” yaşayanlar için bambaşka.

***

Aşı çalışmalarıyla ilgili her gün haberler geliyor. Çinlilerin üçüncü aşamaya geçtiğini Çin’de yaşayan bir dostumdan duydum; hatta yeni aşamada salgının sürdüğü bir yerin tercih edilmesi gerekiyormuş. Dünyanın başına çorap ören ve pişkince diğer devletlerin virüsle mücadelede eksik kaldığını ileri süren komünist Çin; bunun için Afrika’da bazı devletlerle arka kapı diplomasisi yürütüyormuş. Yani eninde sonunda iş, Afrikalı mazlumların başına patlayacak gibi görünüyor. Bu yüzden Afrika’dan gelecek “vaka sayısı katlanıyor” tarzı haberlere hazırlıklı olun. Ha bu arada, asıl konuya geçmeden size güzel bir haber vereyim; Doğu Türkistan’da durumlar gayet iyi Elhamdülillah. Nazivari işkence kamplarının çoğu kapatılmış.

***

Asıl konumuza gelirsek; Türk bilim camiası, Çin virüsüne karşı üstün bir başarı gösteriyor. Meclis’te yapılan ve YÖK tarafından açıklanan üniversitelerin ortak çalışma merkezleri kurabileceğine dair düzenleme, bu konuda geleceğe dair umut veriyor. Birikim ve enerjinin birleşmesiyle güzel bir sinerji oluşacağını düşünüyorum. Özellikle, Malatya Turgut Özal Tıp Merkezi’ni “immün plazma tedavisi” konusunda ki öncü çalışmaları için tebrik ediyorum. Ayrıca, Hacettepe Üniversitesi’ni Çin virüsünü izole etmesinden dolayı, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ni ise “musibetin” çoğalmasını engelleyici etken maddeyi bulmasından dolayı kutluyorum. Daha adını yazamadığım nice “isimsiz kahramanın” da başarılarının daim olmasını diliyorum.

***

Yalnız bir konu var; biyomühendisler bu çalışmalara daha fazla katılmalı. Aşı çalışmaları konusunda, verimli çalışmalar yürüteceklerine ve katkı sağlayacaklarına inanıyorum. Ayrıca test kiti üretiminde de çok başarılı olacaklardır. Ülkemizde bunun için yeterli sayıda iyi eğitim almış biyomühendisler var. Üniversitelerin ve ilgili kurumların kuracağı Ar-Ge merkezlerinde istihdam edilmeleri, bir sonraki salgına karşı ülkemizin direnç seviyesinin yükselmesinde fayda sağlar. Çünkü bu tür salgınlar, bundan sonraki süreçte dünyanın başına daha fazla bela açacaktır. Malûm; insanlık dünyanın yaşam dengesini bozdu ve bunun sonuçları ağır olacaktır. Kalın sağlıcakla…