On bir yaşındaydım, bir çocuk dergisinde “Uç güzel Kuş” isimli şiir/imsi çalışmamın yayınlandığında… Ne şairdim, ne yazar… Bilmezdim, kelimelerin köküne inmeyi, barındırdıkları mananın ehemmiyetini, aruzu, hece veznini… Bildiğim tek bir şey vardı, içimde bir çığlık gibi büyürdü gördüğümü anlama, tanıma ve tarif etme gayreti.

O yaşımda ne görsem hayran olurdum. Mesela uçan bir kuşun gökyüzünde duruşuna, park lambalarının kırmızısına sarısına, minik kuzuların sekişine, annemin gülümseyişine, sonbaharda dalları terk eden yaprağa, ilkbaharda yenişen çiçeğe duran erik ağacına… Her şeye…

Bugün hayret makamına yükselmek olarak tanımladığım o hayran oluşlarım benden değilmiş, Rabbimin kodlarıma bu melekeyi nakşetmesindenmiş belli ki… Ve o kodlarmış anlama ve anlatma çığlığını içimde büyüten.

Liseli yıllarımda, “Yazar olmak istiyorum ve bir dergi çıkaracağım büyüyünce” dediğimde, “Harf dizerek para kazanılmaz. Yazarlık bu ülkede takdir bulmaz” demişti rahmetli edebiyat hocam… “Olsun” demiştim.

İşte o “Olsun” derken ki kabulümle yol alıyorum şimdilerde. İflah olmaz bir tutkuyla izini sürüyorum hala kelimelerin. Ve makbul olmuş duamın “amini” olduğuna inandığım Kültür Ajanda Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yapıyorum. Mazimde yer alan ve buraya sığdıramayacağım pek çok derginin izini taşıyorum zihnimde…

Kendi menkıbeme baktığımda, dergilerin yetiştirdiği bir talebe olduğumu ve şimdi hazırladığım derginin hem işçisi, hem eğitimcisi, hem müstefidi olduğumu görüyorum.

On bir yaşındayken her ay, postadan gelecek çocuk dergilerimi beklediğim heyecan ne ise, aynı heyecanla yol alıyorum, mümtaz yazarlarımızla…

Ve inanıyorum, dergi dünyasına girmiş her ismin benimle benzer tutkulu bir hikâyesi olduğuna ve maddi zenginlikten ziyade, geniş ufuklar açan mana zenginliğine talip olduklarına…

Yaşımız büyüdükçe, içimizdeki çığlıkların büyüdüğüne şahit olduğumdan biliyorum, dergi sayfalarına fikir nakşeden yazarların çilesini.

Doğru dürüst kurumsal bir destek olmadan kendi imkânlarıyla dergi çıkarmak için çırpınan gönül ehli, fikir işçisi, ideal bekçisi güzel insanlar biliyorum. Gecesini gündüzüne katıp klavyede harfleri dizen, buğulanmış gözlük camları ardında saklı gözlerle tashih yapan editörler tanıyorum.

Ve diyorum ki, dergiciliğe gönül vermiş olanlar, meleklerin insanoğluna secde vesilesi olan kelimelerin emanetçisidirler.

Onlar, sözün şeytani olanının zulümleri, rahmani olanının dünyevi, uhrevi saadeti tesis edeceğine iman ederler… Bir ibadet gibi yazar, bir dua gibi söylerler sözü.

İşte böylesi güzel insanların hayata kazandırdığı 500 dergi 4 Mayıs 2017 (Yarın) günü bir araya geliyor. TÜRDEB’in düzenlediği Dergi Fuarı’nda kelimelerin muti olduğu, harflerin hikmetine talip olmuş dergi sahipleri, yazarları ve editörleri kendi imkânlarıyla Sirkeci Garı’nda buluşuyor. 9 Mayıs’ta son bulacak fuara gösterilecek teveccühten başka bir kaygıları olmayan bu idea ve şuur kafilesini ve TÜRDEB Başkanı Asım Gültekin’i gayretlerinden dolayı kutluyor, azimlerini duaya benzetiyorum.

Gönüllü bu fikir ordusu devletimizin desteğini fazlasıyla hak ediyor diye düşünüyorum…