Osmanlı’nın İstanbul’da yaptırdığı ilk ibadethanelerden Boğazkesen Fetih Mescidi, 29 Mayıs’a yetiştirilecek. Yarım asırdan fazla bir süredir süren tartışma sona erecek.

Sanat tarihçilerine göre, cami muazzam bir yapı değil. Fakat bu caminin sembolik ve manevi değeri büyük. Fatih’in İstanbul’da yaptırdığı ilk cami. İstanbul alınmadan Fatih Sultan Mehmet, Çandarlı Halil, Zağnos, Ulubatlı Hasan, Akşemseddin, Molla Gürani gibi büyük zatlar bu mekânda birlikte namaz kıldılar.

Bu mekân her iki din için de kutsal kabul ediliyor. Mualla Eyuboğlu’na göre, buradaki sarnıçtan çıkan su Bizanslılar için kutsalmış. Hıristiyanlar, dünyanın değişik yerlerinden bu sarnıcı ziyarete gelip, suyundan almaya çalışıyormuş.

Bizi ilgilendiren tarafı ise cami alanının konser mekânına çevrilmesi.Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın bir emriyle suriçindeki mahallenin ve Fetih Camii’nin yıktırıldığı yönündeki bilgi, bitmeyen tartışmaların temelini oluşturuyor. Fatih’in askerleriyle namaz kıldığı bu anlamlı mekânın yerine, gösteri alanı yapılması, bunun da ideolojik bir tavır olduğu yönündeki inanç ise, hassas tartışmayı bugünlere kadar taşıdı.

Tartışmaların başlangıç noktasını 1956 yılında restorasyon için açılan proje yarışması oluşturuyor. 12 projenin katıldığı yarışmada Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler isimli üç genç mimarın eseri birinci, bu tür eserlerin restorasyonunda deneyimli olan ünlü mimar Turgut Cansever’in projesi ise ikinci oldu. İki proje arasındaki en önemli fark Hisar içindeki camiydi. Cansever camiden geriye kalan minarenin restorasyonunu öngörürken, genç mimarların projesinde cami gözükmüyordu.

Vefatından önce görüştüğümüz Cansever, müsabakadan önce Celal Bayar’ın bir emriyle, Hisar’ın içindeki bütün sivil mimari yapıların yıktırıldığını, buna Fetih Camii’nin de dâhil olduğunu söylemişti.

Ancak restorasyonu gerçekleştiren mimarlardan Doğan Tekeli, Celal Bayar’ın minarenin yapılmasını istediğini söylüyor. Levent’teki ünlü Metrocity’nin de mimarı olan Tekeli’ye göreBayar, buraya bir minare projesi istemiş. Bu minareyi yaptırın demiş. Topkapı Müzesi Müdürü Haluk Şehsuvaroğlu, Bayar’ın bu isteğini iletince mimarlar şiddetle itiraz etmiş.“Bu caminin aslı belli değil. Hiçbir yerde bir görüntüsü yok. Minarenin önceki halinin de nasıl olduğu belli değil…” demişler. Haluk Bey, cesaret edip bunu Bayar’a söyleyememiş. Bursa üslubunda bir minare ısmarlamışlar. Mimarlar yine itiraz etmiş. Tekeli, “Efendim böyle böyle emretmişsiniz. Bu bir tarihi yanlış olur. Müsaade ederseniz bu böyle kalsın, çok da yakışacaktır buraya” demiş. Bunun üzerine Bayar da “Mimarların dediği gibi olsun” demiş ve böyle kalmış. Minare yapılmamış.

Başbakan Adnan Menderes’in bile yanındaki “bilirkişilerin” yönlendirmesiyle birçok Osmanlı eserini yıktırdığı herkesin malumu.

O günlerde karşı cephede duran mimarlar, dünyanın her yerinde surların, içindeki kilise ve şapellerin aynen muhafaza edildiğini bilmiyor muydu acaba?

Türkiye’de 1930’lardan itibaren başlayıp uzun bir dönem devam eden siyasi tavır nedeniyle, başta camiler olmak üzere geçmişe ait eserlerin çok sistemli bir şekilde yok edildiğini unutmamak gerekiyor. Bugün İstanbul’daki surların içindeki camilerden eser yok.

Devir değişti. Bu topraklardaki tarihi eserler, ilk defa bu dönemde yeniden hayat buluyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden yapımına karşı çıkan sanatçılara, “Kimin bağından kimi kovuyorsunuz?” diye tepki gösterdiği tarihi ve manevi mekânınhikâyesi böyle.