-Mustafa Kılıçer: 12 Eylûl.. Özellikle yaptığı, ‘sarhoş’ tiplemeleriyle başarılı olan ve başka alanlarda daha çok küfürlü konuşmalarıyla o tip izleyicilerinin karşısında durumu kurtarmaya çalışan ve son yıllarda da abuk-sabuk bir takım laflar eden bir tiyatrocu öldü.. Toprağı bol olsun.. Sizin bu konuda bir şey yazmanızı bekliyorum. Çünkü, bu kişi, kimseden dua filan beklemiyorum demişti. Bu durumda bizim tavrımız ne olmalı?
*SEÇ: ‘Toprağı bol olsun..’ ibaresini kullanmanızda, sanıyorum, yanlışlık var.. Çünkü, bu ibare, gayrimuslim olanlardan, iyi bilinen kimseler hakkında söylenir; her gayrimuslime değil.. Sözünü ettiğiniz kişiye gelince.. Kimseden dua filan istemediğini söylemesi, kendi bileceği bir işter ve ayrıca, geride kalanlara da, ‘resmî ideolojinin ikonuyla birlikte kalın..’ dediğine göre, üzerinde durmaya değmez.. ‘İkon’uyla birlikte haşrolacaktır.
-Ahmed Samimî: Bizim siyasî partiye üstü kapalı teessüflerini belirtiyorsunuz.. Samimî kanaatimi söyleyeyim, yazdıklarınızdan önce rahatsız oldum, ama, siz haklısınız. Allah aşkına, onca harcamalar yapılarak girilen bunca seçimlerde alınan yüzde 1,5-2 oy nisbetinden hâlâ ne umuluyor ki, müslüman halkın zencirlerinin 80-90 yıl sonra biraz gevşetilmeye vesile olan bir Tayyîb Bey’in şahsına duyulan eski bir liderlik rekabetinden dolayı, bir buğz, düşmanlık ve muhalefet sürdürülüyor.. Halbuki, halkın kazanımlarının korunması esastır.
-T. Bozkurt: 9 Eylül, Abi, Star’da yazdıklarınızı Diriliş Postası’nda tekrarlamasanız nasıl olur acaba? Çünkü, faydalanıyoruz gerçekten. Yazacak başka bişey yok, bana ayrılan köşeyi doldurmaya çalışıyorum diyorsanız, birşey diyemem.
*SEÇ: Star’da, haftada dört gün yazıyorum.. Diriliş’te 6 gün.. Yani, haftada 10 yazı.. Ayrıca, Diriliş’te yazılanların herbirisi, Star’dakilerin iki-üç misli uzunlukta.. Yani, her ikisinde yazılanların, diğerinde tekrarlanması, hacim bakımından bile imkansız.. Sadece belli konulara farklı yaklaşımlardan tarzından sözedilebilir. Her iki yazının sahibi de aynı olduğuna göre, bazan aynı cümlelere rastlanabilir. Ama; aynı bu, yazıların aynîliği mânâsına gelmez, herhalde.. Birisinde bir çeşit, diğerinde başka çeşit bir görüş sunulmuyor, herhalde.. Ayrıca, sırf sütun doldurmak için yazmak ihtimalini sözkonusu etmek, hoş değil…
*
-Salih: 13 Ekim, (‘İnsanî bir siyasete ‘hazır’ değil miyiz?’ başlıklı yazı üzerine..) Fussilet, 34. âyet: ” Mâdem ki iyilik de bir olmaz, kötülük de; (o halde) sen tezini en güzel biçimde savun! Bak gör o zaman, seninle arasında düşmanlık olan biri bile sanki sımsıcak bir dost kesiliverir.”
-Hakan Sarıkaya: 12 Ekim, Ne güzel tavsiye, ne güzel bir yazı.siyasilere yapılan tavsiyelerin, yazar arkadaşlara da yapılması ne güzel olur..
*
-Salih:12 Ekim, (‘Çöl büyür; vay haline içinde çöl saklayanların..’ başlıklı yazı üzerine..) İnsanların kan ve canlarından beslenen teröristlerin amacı toplumda korku üretmektir. İnsanlıktan kopmuşlar tarafından üretilen bu kanlı eylemin, kayıtsız şartsız hükümete vurmaya hazır halde bekleyen siyasilere sunulmuş siyasi malzeme olduğu gayet açıktır. Daha ortada hiçbir delil yok iken, eylemin sorumlularının Hükümet ve Erdoğan olduğunu ilan etmeleri bunun açık bir göstergesidir. Akla ziyan diğer bir açıklama da Kılıçdaroğlu’nun eylemlerden “önceden haberdar olması gerekenler” iddiasıdır ki bunun imkansızlığı ortadadır. Hiçbir istihbarat her eylemden önceden haberdar oluyor değildir. Eğer öyle olmuş olsaydı hiçbir kötü eylem gerçekleşmez dünya güllük-gülistanlık olurdu.
*
-Salih: 12 Ekim, (‘Bir saldırı olursa, NATO Türkiye’yi 48 saatte koruyacak’mış..’ başlıklı yazı üzerine.. ) Eyvallah. Göle su gelinceye kadar kurbağa canından olacak misali.
*
-Dr. Falaturi: 11 Ekim 2015, (‘Ahh, İranlı komutan ahh..’ başlıklı bölüm üzerine..)
Şii İran, tarih içinde hep batıya hizmet etmiştir ve görülüyor ki bu gün dahi ediyor!’
*SEÇ: Bu not’u yazan arkadaşın görüşlerinin tartışılması bir ayrı konu.. O da, kendi icoğrafyası içzinde, başka kafir güçlerin ağır saldırılarına maruz kalmıştır..
Ama, önce şu ifade edilmelidir ki, kendisine Dr. Falaturî adını alması yanlış ve yakışıksız..
Çünkü, Dr. Falaturi, uzuun yıllar Almanya’da bulunmuş ve orada İslamî tebligat alanında büyük hizmetleri olan ve İslam’ı belli bir mezhebin çerçevesinde tutmamaya çalışan müslüman bir İranlı prof. idi.. Allah rahmet eyleye..Böyleyken, birilerinin kendi fikirlerini anlatmak adına, onun adına sığınmalarını doğrusu yanlış buluyorum.
Bu gibi ünlü isimlerin arkasına sığınarak değerlendirme yazmanın doğru olmadığını da belirteyim ve bundan sonra bu gibi meşhur isimlerin ardına sığınanların olduğu görülürse, onlara bu sütunda cevab verilmeyecektir.
-Rıdvan Kaya: 10 Ekim 2015, Maalesef devrimden geriye tipik bir ulus devletten başka bir şey kalmamış, üstelik de en baskıcı, en yalancı, en saldırgan türünden bir ulus devlet!
Bir kere daha karşılaşılan şey Hüseyin şiarıyla yola çıkanların Yezidleşmesi her şeyiyle! Zillete boyun eğenlere yazıklar olsun! Zilleti, zulmü, zalimi savunanlara yazıklar olsun!
-umut: 11 Ekim, (İranlı bir komutan hakkındaki notla ilgili olarak..) Eline mazlum kanı bulaşan babam dahi olsa zalimdir!
-bekir ziya:10 Ekim 2015, Selahaddin Abi, geçen haftaki sohbette, İran hakkındaki düşüncelerimi herhalde fazla sivri bulup kesmişsiniz (bir itirazım da yok, bu arada) ama, siz bu yazınızla sanki daha ileri bir merhaleye geçmişsiniz!
*SEÇ: Okuyucu değerlendirmelerini bütünüyle aktarmıyorum, kısaltmalar bu yüzden..
-Gazi:‘Fars emperyal arzularının son noktada tanklarını Kabe’nin kapılarına dayamak istediğine dair hiçbir kuşku kalmamıştır.’ diyor, Y. Şafak’ta, İ. Karagül, 5 Ekim günü..
*SEÇ: Şahsen, konunun fars emperyal arzusu olarak dile getirilmesi yerine, şia İslamı’nın uzun vadede bir hedefi olabileceğini düşünüyorum. Şia İslamı ise, her zaman belirtmeye çalıştığımız üzere, nasıl, Ehl-i Sünnet kendisini İslam’ın tek ve gerçek temsilcisi sayıyorsa, o da kendisini öyle sayıyor.. Bu da müslüman dünyasının temel açmazlarından birisi.. İki taraf da, ‘Biz aynı temelden beslenen, İslam ağacının iki ana dalından birisiyiz, birimiz kırılırsa diğeri de zarar görür..’ diyebilse, mes’ele büyük çapta kalmıyacak.. Ama, bu, denilemiyor..
Bunun dışında, şii müslümanlar da Kabe’yi idare etmek isteyebilirler; tıpkı sünni müslümanların da, o kutsal mekanın, Suûdî rejimi gibi fâsid bir yönetimin elinde olmaması görüşünü taşımalarında olduğu gibi..
-Akın MORÇOL: 09 Ekim, Merhum İmam Ruhullah Khumeyni’nin: ’Amerika İngiltere’den beterdir! İngiltere, Şûrevî’den (Sovyetler Birliği/ Rusya’dan) beterdir! Sovyet Rusya, Amerika’dan beterdir! Hepsi, birbirinden beterdir!.’ sözünün şiarları, nasıl ters-yüz edildiğine yaşanan süreçte açıkça şahid olmaktayız.. Allah’u Teala, Safevi şiası ve Emevi sünniliği versiyonlarından Ümmet-i Muhammedi muhafaza eylesin.. Suriye,gerçekten de tüm maskeleri düşüren bir ‘Turnusol’ görevi icra ediyor.. Anti-emperyal türkü çalan İrancılar, emperyalizmin başı Büyük Şeytan ABD’nin, Suriye kemalizmini tahkim eden hava saldırılarını görmezden gelirken; doğu emperyalizmi Rusya ve Çin’in Suriye müslüman halkını hava bombardımanına tutmasını, yani işgali, katliamı alkışlama zilletine düşüverdiler.
-Lokman / Almanya: 09 Ekim, (‘NATO kafa’ böyle çalışır mîrim..’ başlıklı yazı üzerine..)
Selahaddin abi, malumunuz ”eceli gelen it cami duvarına bevl eder ” diye bir ata sözümüz vardır. NATO’nun müslüman coğrafyaları izçin düşünceleri de bu çerçevededir..
’Pek rengine aldanma, felek eski felek demişsiniz’de abi, aslında rengini gizleyen felan da yok artık.. çünkü cami duvarına bevl eden ite bile oşşşttt diyecek müslümanlar bile yok ki, bu hallere düştük.. Allahım, içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi cezalandırma.. Rabbimiz , müslümanların üzerindeki gafleti kaldır, her tür ırkçılık ve mezheb taassubundan kurtar!
-Semih: 29 Eylûl, “Ateş kesi kim ve nasıl bozmuştu?” başlıklı yazınızı okudum. Çok doğru ve insanlarımıza defaatle hatırlatılması gereken olaylara değinmişsiniz. Fakat yazınızda polis ve askerlerimize yönelik saldırılar sonucunda “öldürüldü,hayatını kaybetti “ gibi ifadeler şahsımı üzmüştür. Lütfen onlara ölü demeyiniz. Onlar için üstün hizmet madalyası olan şehit ismini lütfen eksik etmeyelim. Teşekkür ederim.
*SEÇ: Değindiğiniz konunun hassasiyeti dolayısiyle kelimeleri bilhassa seçiyorum.
Çünkü, kanunî açıdan ‘şehit’ denilenlerle, islamî açıdan ‘şehid’ sayılanlar arasındaki farkı da gözetmek zorundayız.
İslamî açıdan, ancak ‘İlâ’y-ı Kelimetullah’, (Allah’ın hükmünü, dinini yüceltmek) hedefi uğrunda dünya hayatından geçenlere verilen bir sıfat ve makamdır, şehidlik.. Âyette, ‘Allah yolunda öldürülenlere, ‘ölü’ denilmemesi’ emredilir, ama onların ‘öldürüldükleri’ de hatırlatılmış olur. Yani, ‘ölü insan’ (mevta) demek ayrıdır, ‘öldürülen insan’ (maqtûl) demek ayrı.. Çünkü, ‘öldürüldü’ deyince ‘niçin? sorusu gelir.. Böylece kişinin hangi dava ve hedef uğruna dünya hayatından geçmeyi göze alabilen bir mücadeleye girdiği ve hangi mertebeye yüceldiği hatırlanmış olur.
Şahsen, ‘şehidlik / şehadet’ ile kanunî açıdan ‘şehitlik‘ açısından farkın gözetilmesi gerektiğini düşünürüm.. Ve bu hususta bize sunulduğu şekliyle, herkese, gelişi-güzel, şehid veya değil gibi hükümler vermekten kaçınırım..
Kanun ‘şehit’ dedi diye, ‘şehid’ olmaz bir müslüman.. Ya da, ‘şehid’ demedi diye de ‘şehidlik’ten çıkmaz.. Sadece şu laik rejim döneminde bile ‘hain’ sayılan niceleri vardır ki, Allah bilir, şehidler kervanının bayrakdarı durumundadırlar. Hakezâ, nice ‘dinsiz-imansız’ ve , İslam düşmanı diye nitelenebilecek kimseler vardır ki, mevcud kanunlar onları da ‘şehid’ diye anar.. Ya da, halkı veya bağlıları müslüman olan her devlet veya örgüt de , kendi savaşçılarından ölenleri ‘şehid’ diye defneder.. Bunu İran- Irak Savaşı’nda da görmüştük, Afganistan’da da.. İki taraf da binlerce askerini ‘şehid’ diye defnediyordu.. Bugün de PKK de, tıpkı kemalist-laik rejim gibi, kendi ölülerini ‘şehit’ diye anıyor, halkı kendilerinden koparmamak için..
O halde, bu hususta gereken hassasiyetle; ancak Allah’ın dinini yüceltmek hedef ve niyetiyle mücadele ederken dünya hayatından geçenler varsa, onların ‘şehid’ diye anılmasına gerekir. Onu bile, yine de ‘inşaallah’ diye, Allah’a bırakmak yerinde olur..
Allah ındinde olan gerçek mevkıi bilemiyeceğime göre, kamuoyunun şehit diye andıklarına saygısızlık da yapmadan, ve o duygulara sahib olanları rencide etmeksizin, daha ölçülü kelimeler seçmeye çalışıyorum..
Hassasiyetiniz ve hatırlatmanız için teşekkürler..
Ek olarak şunu da ekliyeyim.. Bakınız.. İran’ın ünlü kumandanlarından birisi, geçen hafta, Suriye’de Haleb’de öldürüldü.. İran medyası günlerdir onu şehid diye anıyor.
Bu yetmedi.. Bir de (millet’in uyanması, kendine gelmesi) şeklinde tercüme edilecek bir isimle yayınlanan Ruyeş-i Millet isimli bir haftalık dergi, o komutandan öldürüldü diye sözedince, hemen resmî makamlar ona nasıl şehid demezsin diye harekete geçtiler..
-Semih: 9 Ekim, Öncelikle böyle açıklayıcı bir cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Fakat, gerek resmî din adamlarımızın, gerek kamuoyu tarafından hükmü kabul edilmiş din büyüklerimizin belirttiği gibi resmî görevini yapmakta olanlar öldürüldüğünde şehitlik ile müjdelenir fetvası vermişlerdir.
Her ne kadar devletin dini yoktur denilse de, bu topraklar ve bu insanlar İslam dininin son alemdârları ve koruyucularıdır. Bu bayrak altında bir zalim tarafından hayatı elinden alınan her mazlum benim nezdimde şehittir.
*