İlk gençlik çağlarımızdan beri biz seni böyle bilirdik. Dünyanın ezilen bütün milletleri, senden nefret ediyordu. Göbek adın: “Zulüm” idi. 80 sonrası kuşağının toplantılarda, mitinglerde en fazla attığı sloganda senin adın vardı: “Kahrolsun Amerika”

Ey Amerika, bizde; başkalarını hortumlayana değil, fukarayı doyurana ağa derler. Dünyanın abisi olacağım diyorsan, Akdeniz’de boğulan mazlumlar için ses vermen gerekirdi. Duyamadık sesini. Büyüklük, mazlumun yanında olmakla olur. Suriye’de kan gövdeyi götürdü, sen petrol derdindesin. Yok yok sen, eskiden beri bildiğimiz Amerika’sın.

Dünyanın neresinde bir fitne çıksa, kan dökülse, zulüm ve haksızlık yapılsa; doğrudan veya dolaylı olarak sen oradaydın. İsmin o kadar kirlenmişti ki, senin dahlin olmayan, faili meçhul zulümlerde bile senin adın vardı. Mazlumların bilinç altında öylece yer etmiştin. “Bu şeytanlığı yapsa yapsa Amerika yapar.” Denirdi.

Hele hele Müslüman coğrafyalarda, mikrofonu rast gele birisine uzatsanız, deseniz ki: “Müslümanların dünyada en büyük düşmanı kimdir?”

Alacağınız cevapta iki kelimeden birinde yine senin adın geçerdi: “Amerika ve İsrail”

Yahu Amerika, hiç düşündün mü, bu Müslümanlar senden neden bu kadar nefret ediyor. Evet, düşündün… Bu nefretten çok rahatsız oldun. Rüyalarına girmeye başladı bu nefret. Bu öfkeyi, bir paratonerle başka yere nakletmen gerekiyordu. Dünyaya kan ve gözyaşı pompalamakla meşhur strateji geliştirme enstitülerin, parlak iki fikir buldu.

Cici çocuk, babası Müslüman Barak Obama, ABD’nin başına getirildi. Bununla, İslam dünyasına adeta zeytin dalı uzatıldı. Sen benden nefret ediyorsun ama bak ben artık değişiyorum, kara zulüm defterlerini kapatmak istiyorum, mesajı verildi.Cici Çocuk Obama’nın başkanlığıyla birlikte, ABD ordusu Irak’tan çekilmeye başladı. Dünyanın jandarmalığına soyunmak, her yere asker göndermek, ABD bütçesini çok sarsıyordu. Sıfır maliyetle, ABD askeri kullanılmadan, ABD menfaatleri daha etkili şekilde nasıl korunabilirdi. Karar verildi. Artık taktik, Müslümanı Müslümana kırdırma taktiğiydi. İster Esad’ın askeri ölsün, isterse muhaliflerin. Her halükarda kâr ABD’den yana.

Arap Baharı, çılgın bir dalgayla Müslüman coğrafyaları sararken; Müslümanlar, başlarındaki diktatörlerden kurtuluyorlar diye sevinmiştik. Çok sürmedi, made in Usa işi olduğu meydana çıktı. Yalancı bir cennet rüzgarı şeklinde mazlum halkları arkasına takan bu şeytani organize, devrilen diktatörleri mumla arattı. Saddam dönemi Irak’ında, Fırat Nehri kenarında kurulu villalar milyon dolarlar ediyorken şimdilerde oralara baykuşlar tünedi, şehirler yerle yeksan. Iraklılar, Saddam diktatörlüğünü mumla arıyor. Büyük şeytan, onları özgürleştirdi. Milyonlarcasını şehit ederek, milyonlarca çocuğu öksüz ve yetim bırakarak, şehirleri harabeye çevirerek özgürleştirdi. Yerinden yurdundan edilen milyonlarca Suriyeli, Zalim Esad ailesinin hakim olduğu eski günleri özler oldu. Libya halkı, diktatör Kaddafi’yi çıra yakıp arıyor.

Şu anda, ABD’nin PYD’yi tanıması kimseyi şaşırtmadı. ABD’nin, PKK’yı yıllardır el altından destekliyor olması, sağır sultanın dahi bildiği teranelerden. Ayıdan post, ABD’den müttefik olmaz. İşin ilginç tarafı, bugüne kadar ABD, yüzümüze dost görünüp, düşmanlığını gizli gizli yapıyordu. Cici Çocuk Barak Obama’nın gidişi ile herhalde bu strateji de değişiyor. Hayırlısı olsun. Düşmanın dahi, namert olanı değil, mert olanı evladır. Ümmet-i Muhammet bir olmayı beceremediği sürece, aynı filmleri izlemeye devam edeceğiz.

Batı cephesinde değişen bir durum yok. ABD, bildiğimiz büyük şeytan olarak yoluna devam etmekte kararlı. Ey Allah’ım, kafir topluluklara karşı bizlere yardım eyle…