Günlerdir adaylığı tartışma konusu olan Abdullah Gül “çok geniş bir mutabakat söz konusu olmadığı için” Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçtiğini açıkladı. “Bir faninin ulaşabileceği tüm mevkilere ulaşmış vaziyetteyim” sözüyle de kişisel bir hırsının olmadığını belirtti. Peki bir fani olarak ulaşabileceği en yüksek makam olan Cumhurbaşkanlığına nasıl seçilmişti?
Ahmet Necdet Sezer’den boşalan Cumhurbaşkanlığı koltuğunu dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “Adayımız Abdullah Gül kardeşimdir” diyerek elinin tersi ile itmiş, “kardeşi”ni tercih etmişti. Eşi başörtülü olan bir Cumhurbaşkanı istemeyen Genelkurmay Başkanlığı ise resmî web sitesinden tarihe “e-muhtıra” olarak geçecek 27 Nisan Muhtırasıyla Gül’ün adaylığına karşı çıkmıştı. O güne kadar hiçbir hükümetin cesaret edemediği net bir tavır ve “Genelkurmay Başkanlığı, Hükümet’in emrinde bir kurumdur” sözüyle muhtıra sahiplerine haddi bildirilmişti. Muhtıra başarısız olunca bu kez Anayasa Mahkemesi devreye girerek seçim için 367 toplantı yeter sayısı şartını getirdi. Buna karşılık AK Parti seçimlere gitti ve tarihî bir zaferle %47 oy aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimine MHP’nin de katılımıyla 367 yeter sayısı engeli aşılarak Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanı seçildi.
Gül’ün kendisini geçmişte Cumhurbaşkanı yaptırmamak için ellerinden geleni artlarına koymayanların desteğine talip olmasını, bir fani olarak ulaşabileceği bütün makamlara gelmesini sağlayan Erdoğan’ın karşısında aday olma girişimini tarih affetmeyecek.
Abdullatif Şener’den Abdullah Gül’e kadar kardeşlik hukukunu hiçe sayarak kişisel hırslarının kıblesi doğrultusunda tercihte bulunanların hiçbirinin esamesi gelecekte okunmayacak. Bu çıkışı olmayan yolun son kurbanı Abdullah Gül olmalı. Artık AK Parti içinde herkes aklını başına toplamalı, Türkiye’yi Türkiye’den yönetme iddiasında olan ve bu sebeple içeride ve dışarıda her türlü operasyonun muhatabı olan Erdoğan’ın yanında ülke ve ümmet için kararlı duruş sergilemeli. MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin bu feraseti ve özveriyi ortaya koyduğu bir konjonktürde aksi tutum sergileyeceklerin mazereti olamaz.
Erdoğan nefreti üzerine inşa edilen bir muhalefetin bu ülke adına alabileceği bir yol yok. Bu zemin üzerinden Erdoğan’a yöneltebileceğiniz sağlıklı bir söz de olamaz. Zira akıl ve vicdanları karartan nefretin körlüğünden kimseye bir hayır çıkmaz. Burada önemli olan AK Parti’nin içinde kalarak maslahatı gözeten yapıcı eleştirilerin dillendirilmesine devam etmektir.
Türkiye’nin kaderini belirleyecek 24 Haziran Seçimlerine çok fazla zaman kalmadı. Artık kendi içimizdeki küskünlük ve dargınlıkları bir yana bırakıp zulmün altında inleyen ümmetin kurtuluş için gözünü diktiği, umutla beklediği Türkiye’yi zalimlerin karşısında daha güçlü kılmak için milletin talep ve eleştirilerini kendimize ayna tutarak var gücümüzle çalışmalıyız. Rabbim gavurun her türlü oyununu bozacak basiret ve iradeden bizleri ayırmasın, doğru yol üzerine ayaklarımızı sabit kılsın.