Dünya var olalı beri kadınlar üzerinden dizayn edilmiş.

Kadınlar, çoğu zaman haksızlığa uğramış, bazen de aşırı yüceltilmiş. Genellikle normal insan olarak hayatın içinde konumlandırılamamış. Hep ifrat ve tefrit arasında gitmiş gelmiş kadına bakış açısı…

Ancak İslam’la birlikte kadın gerçek değerine, olması gerektiği yere konumlandırılmış. Yaratılış özelliklerinden kaynaklanan farklılıkların da birinin diğerine üstünlüğü değil de kadın ve erkeğin birbirini tamamlaması olarak görülmesi gerektiği, İslam’la birlikte kesin bir şekilde Müslümanlar arasında benimsenmiştir.

Günümüzde Batı’nın kadınlara görece değer verip meydanlara sürmesi, olur olmaz her yerde kadını kullanması, kadın bedenini ön plana çıkarması sizleri aldatmasın. Bu kadına değer vermek değil, kadını değersizleştirmek, itibarsızlaştırmaktır. Batı zihniyeti için kadın sadece bedeniyle vardır. Güzel olduğu, güzel kalabildiği müddetçe değerlidir. Güzelliğini, çekiciliğini kaybettiği anda hayvandan aşağıdır, yüzüne bile bakılmaz.

İşte biz Müslümanlar, bu çivisi çıkmış dünyada hâkim olan çarpık zihniyete teslim olmadan yetiştirmeliyiz kızlarımızı!..

Şayet bir kızım olsaydı,

Öncelikle fıtratından getirdiği güzellikleri kaybetmemesi için gayret ederdim. Ar, hayâ, utanma duygusunu hiçbir zaman yitirmemesi için hassasiyetle yetiştirme gayretinde olurdum.

Güçlü kadın olsun diye değil de nazik, narin, şefkatli mütesettir bir mü’mine hanımefendi olarak yetişmesi için elimden geleni yapardım.

Erkeklerle yarışacağım diye bir erkek gibi kabalaşmasına, erkeklerle rekabet içinde olmasına müsaade etmezdim.

Modern ve çağdaş(!) dünyanın ölçüleriyle değil de İslam’ın emir ve yasaklarını, Peygamberimizin (sav) sünnetini ölçü alarak yetiştirmeye çalışırdım. Hz. Hatice annemiz gibi fedakâr ve cömert, Hz. Aişe annemiz gibi ilim sahibi, Hz. Fatıma annemiz gibi edepli, sadık ve kanaatkâr olması için her şeyi yapardım.

Modern(!) dünyada Firavun’un sarayındaki Hz. Asiye gibi yalnız da olsa Hak yoldan ayrılmadan, Hz. Meryem gibi iffetinden taviz vermeden, Hz. Hâcer validemiz gibi teslimiyetle yaşamasını arzulardım.

 “Kendi ayakların üzerinde dur, kocana muhtaç olma, olur da bir gün boşanırsan…” diye yetiştirmezdim. Yuva kuracağı zaman da “Sakın kocana kendini ezdirme, biz hep arkandayız!..” diye öğütlemezdim. Peygamberimizin (sav) Hz. Fatıma validemiz gelin edilip Hz. Ali’nin evine götürülürken kendisine ettiği, “Kızım! Evimizden çıkıp başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki o sana gök olsun!.. Sen ona hizmetçi ol ki o sana köle olsun!.. Kocana yumuşak davran. Öfkeli hâllerinde sessizce yanından kayboluver. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme!.. Ağzını ve kulağını muhafaza et!.. Kocan sana fena söylerse söylediklerini duyma ve sakın mukabelede bulunma!.. Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün!.. Bu suretle sana iyi nazarla baksın.” nasihatlerinihatırlatır, ona göre davranmasını isterdim.

Bunları tekrar hatırlamaz ve hatırlatmazsak toplumu, milleti inşa eden kadınlarımızı kaybediyoruz. Kadınlarımızı, analarımızı kaybetmek demek ise milletimizi kaybetmek demektir.

“Dünya nüfusunun yarısı kadındır, diğer yarısını da kadınlar yetiştirir.”