Gençliğe bir gelecek mefkûresi verebilmekten çok çok uzaktayız.
Hiç olmazsa gençliğimizi geleceklerini karartacak tehlike ve tehditlerden koruyabilseydik.
Yıllar yılı, Cumhuriyet’ten bu güne gençliğimizi bu tehdit ve tehlikelerden uzak tutabilmenin biricik yolu olarak sporu bulabilmişiz.
Gençlik ve spor; sağlam kafa sağlam vücutta bulunacağını var saydığımız için olsa gerek, gençliğimizi, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür olarak yetiştirmek yerine sportmen, kaslı, adaleli yetiştirebilmeyi çözüm zannetmişiz.
Adeta spor yapsın, yorulsun, başkaca bir şey düşünemesin, boş vakitlerinde top peşinde koşsun, düşünmek de dahil, kötü ve zararlı şeylere vakit bulamasın diye gençleri arenalara – stadyumlara, spor salonlarına sokmayı marifet kabul etmişiz.
Esasen Komünist Rusya’dan veyahut İtalyan faşizminden intikal etmiş gayesiz, idealsiz ve meselesiz gençlik anlayışı…
Gençleri rejimin ideal bekçileri, gardiyanları olarak yetiştirmek zihniyeti…
Bütün iş resmi merasimlerde, boyuyla, vücuduyla boy göstermekmiş gibi bir yıl boyunca törenlere hazırlanmaktan başkaca bir şey düşünmesi istenmeyen içi boş ve kof, dışı abartılı altın oran saplantılı bir gençlik.
Ve pek tabii ki çuvallamışız.
Yani sadece Türkiye için değil, bütün bir dünyada durum vahimdir.
Bütün bir dünya için gençlik önemli bir meseledir ama bu mesele ne yazık ki henüz bir ideal çerçevesinde düşünülebilmiş değildir.
Biz ise gençliğimizi batı taklidi usullerle ıslah etmek yerine kendimize has ve hususi eğitim ve terbiye yöntemleri geliştirebilseydik pek çok şeyi halledebilmiş olurduk. Bu gün gençlik politikamızın yokluğundan değil, bu politikanın daha nasıl geliştirilebileceğinden konuşur halde olurduk
Türkiye’de meselesinin gençlik olduğunu dile getiren normalden çok fazla yapı var.
Bunları en başında ve çatı vazifesi gören ya da görmesi gereken Gençlik ve Spor Bakanlığı ve taşra teşkilatları…
Bakanlığa bağlı gençlik merkezleri, spor kulüpleri, federasyonları…
Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarının gençlik yapılanmaları, sivil faaliyet gösteren dernekler, vakıflar ve cemaatler…
Bütün bunları alt alta sıraladığımız zaman çok büyük bir maddi kaynak, insan ve zaman yekûnuna ulaşmış oluyoruz.
Fakat bu yekûna karşılık gelecek bir gençlik hizmeti, eğitim faaliyeti, dinamik ve sürdürülebilir bir gençlik politikası mevcut değil.
Kedi buysa ciğer nerede, ciğer buysa kedi nerede…
Bu kadar yapı, teşkilat, kaynak, zaman boşa mı gidiyor?
Her biri ayrı ayrı maddi ve manevi bir gayenin ve gayretin içine girdikleri takdirde gençlik meselenin hal yoluna gireceğini ümit ettiğimiz bu dinamik gücü neden aktif, işler hale getiremiyoruz. Mesela, her şeyden vazgeçtik, gençlerimizi okul önlerinde uyuşturucu satışı yapan torbacıların elinden dahi kurtarabilmiş değiliz.
Mesela, gençlerimizi kendi geleceklerine hedeflenmiş, memleketin ufkuna odaklanmış bir maya ile yoğurabilecek kademeye ne zaman geleceğiz?
Mesela, gençlerimizi meslek sahibi ve mesleklerinde donanımlı hale getirebilmek gibi bir derdimiz olmayacak mı?
Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı, Gençlik Merkezleri’ni sivil STK’larla yeterince buluşturamıyoruz. Gençlik adına yapılacak o kadar çok şey var, iktidarın gücü var, kaynak sıkıntısı, insan sıkıntısı yok, un, şeker, yağ her şey var, helva yapamıyoruz.
Bizim bir “gençlik meselemiz” olamayacak mı? Gençlik meselesinin bütün paydaşlarının, gençliğin bugününü ve geleceğini dert edinecekleri, çözüm yollarını ortaya koyacakları bir Gençlik Kurultayı’nı gecikmiş bir faaliyet olarak görüyor, teklif ediyor ve ümitle bekliyorum…