13 Nisan, eski takvimle 31 Mart’ın, yani, Abdülhamid Han’ın tahttan indirilip sürgüne gönderilişinin yıl dönümü.
Tam yüz sekiz yıl önce Ulu Hakan (Üstad Necip Fazıl’ın tabiri) Abdülhamid Han, Ulusalcı/İttihatçı/Mason, satılmış bir takım matbuat ve Avrupalı dış güçlerin işbirliğiyle tahtından indirilip Selanik’e sürgüne gönderilişinin ayak izleri bu tarihte başlar. Hiçbir Osmanlı sultanı tahttan indirilse bile sürgüne gönderilmemiş, Dersaadet dışına çıkartılmamışken, bu tasvip edilemez zalim tavır, sadece ona reva görülmüştü.
TRT1’de yayımlanan Payitaht/Abdülhamid dizisini izliyorsunuz. Kimlerle, nasıl mücadele ettiğini görüyorsunuz. Ki, TRT1’deki dizide daha sultanın hayatının sadece bir kesimi ele alınıyor. Tüm yaşamı yok. Bir yandan yüzlerce yıl geri kalmış Osmanlı’yı kalkındırma çabası, diğer yandan iç ve dış mihraklarla olağanüstü mücadelesi… Abdülhamid’in şahsında Osmanlı’nın geleceğine kurulan komploların ardı arkası kesilmiyor. Batılılar, içerde kendilerine yardımcı olacak işbirlikçi, hem de haneden üyelerinden her zaman bulabiliyorlar. Filmde geçen olayları alın ve bugüne uyarlayın. Tarih, aynen tekerrür etmiyor mu, göreceksiniz?
İki sene önce, “Kazanlı Yenilikçi Alimler” sempozyumunda tebliğ sunmak için Tataristan’ın Kazan şehrine davetliydim. Orada yardımcı Doçent bir dostum, Abdülhamit sevdamı görünce, rahmetli dedesiyle ilgili bir anekdot paylaşmıştı benimle.
Abdülhamit Han ve hanesi, sürgün yediği 27 Nisan akşamı, bir an önce tren garına ulaşıp Selanik’e yola çıkmak için zifiri karanlık içinde Yıldız yokuşundan arabalarla hızla aşağı inerken, önceden haber verilen medrese talebeleri yol kenarına dizdirilmişler. Haneden üyelerini taşıyan arabalar tam önlerinden geçerken yol boyu dizilen bu talebelere araçlara tükürme emri verilmiş. Malum, darbe ortamı, herkes diğerinden korkuyor ve yarının ne getireceği meçhul. İnsanlar dehşet içinde ve ne olduğunun farkında değiller. Talebeler korku içinde emri yerine getiriyor ve lakin ne için arabalara tükürdüklerini, içinde kimlerin olduğunu bilmiyorlar. Sadece, başlarına bir şey gelmemesi, meçhul bir kurşuna ya da bıçak darbesine maruz kalmamak adına verilen emri yerine getiriyorlar.
Bu ne alçakça bir tavırdır! Bu ne alçakça bir fikirdir! Bu düşünce kimin aklına gelmiştir?! Aslında bu tükürükler sadece Abdülhamit’e değil, onun soyuna, sopuna, hanesine, şerefine, koskoca Osmanlıya ve Osmanlının asli unsuru olan bu aziz millete savrulmuyor mu? Ve hal böyleyken güya milliyetçi olduklarını söyleyen ittihatçılar, buna nasıl izin vermişlerdir?
Otuz üç yıl tahtta kalmış, Osmanlıyı dönemin şartları içinde en iyi şekilde temsil etmiş, kendi insanını dışarıya ezdirmemiş, ömrü mücadele içinde geçmiş, tahtta kaldığı sürece bir gün dahi rahat yüzü görmemiş, bayındırlık ve eğitim konusunda çağının en iyisini yakalamayı başarmış, yüz yıllık projelere imza atmış bir Osmanlı sultanına reva görülen bu zulüm nedir?
Alman Birliği’nin Kurucusu Bismark Abdülhamid için, dünyada yüz gram akıl varsa bunun beş gramı bende, beş gramı diğer sultanlarda, doksan gramı da Abdülhamit’tedir derken, boşa konuşmamıştır herhalde. Ya da, Üstat Necip Fazıl, “Abdülhamit’i anlamak her şeyi anlamaktır.” derken, boşuna söylemiyor bu cümleyi.
Abdülhamit, yaptıklarıyla, düşündükleriyle, projeleriyle, bugün bile dudak uçuklatan, günümüze ışık tutan, değeri ne yazık ki yüzyıl sonra ancak anlaşılan bir lider.
O büyük insan, birinci dünya savaşının patlayacağını bilmiş ve bunun için hazırlık yapmış bir liderdi. Böyle bir savaşta düşman kuvvetlerinin Çanakkale’ye yükleneceğini öngörmüş(belki de bilgisini almış) ve tabyaları yıllar önce buraya yerleştirmişti. Hazineyi ağzına kadar altın ve para ile doldurmayı bilmiş ve Allah’a, “Ey yüce Rab’bim! Eğer takdir buyurursan böyle bir savaşta tahtta ben olayım. Onlara gerekli cevabı verip, Osmanlı’yı yeniden cihan imparatorluğu yapayım.” diye dua etmiş bir hükümdardı.
Ulu Hakan’ın bugün daha iyi anlaşılmasının ve hatta keşfedilmesinin ana gerekçesini ben, kökleri bu topraklarda olan, yönünü batıya değil, kendi insanına, kendi irfanına, kendi öz değerlerine dönük yerli yöneticilerin, akademisyenlerin, yazar, şair ve düşünce adamlarının iş başında olmasına bağlıyorum. Başkaca bir açıklama da beni tatmin etmiyor.
Bu vesileyle, onu daha iyi anlamak adına, günün anısına Abdülhamit’le ilgili en az bir eser okumanızı tavsiye ediyorum.
Ola ki düşman çatlatırsınız…