“Batı çöküyor.

Niye?

Aile kurumu diye bir kavram kalmamış.

Türkiye’de de Batı’nın çökmüş olan hayat tarzının medya aracılığıyla özendirilmeye çalışılıyor.

Evlilik dışı ilişkileri meşru kabul eden hayat tarzı normalleştirilmeye çalışılıyor.

Maalesef gençlerimiz genç yaşta evlenmiyor. Çoğu 30’u aşkın evleniyor ya da çoğu evde kalıyor. Böyle bir şey olur mu?

Televizyonların çoğu bunun kampanyasını yapıyor. Aile kurumlarını kökünden kurutmaya amaçlayan sembollerin önü bilinçli bir şekilde açılırken aile kurumuna sahip çıkan davranışlar küçümseniyor.

Bu büyük tehlikeye hep birlikte karşı koymalıyız.”

Bu cümleler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti’nin geçtiğimiz salı günkü grup toplantısındaki konuşmasından.

Reis bundan sonra başka mevzulara giriyor ama ben biraz burada kalmak istiyorum.

Türkiye’nin 1954 yılında 6366 Sayılı Kanun ile onayladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle, son yıllarda eşcinsel birliktelikler hukuken tanır hale getirildi.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ‘aile’ mefhumunu iki ana başlıkta inceliyor.

Birincisi, 8. maddede düzenlenen Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı.

Bu maddedeki aile tanımı genişletilerek düzenli birliktelik yaşayan eşcinsel çiftler de aile olarak kabul edilmeye başlandı.

Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sözleşmedeki tanımın çerçevesini genişleterek Aile Hayatına Saygı Hakkını eşcinsel beraberlikler için de uygulamayı ön gören kararlara imza atmaya başladı.

Böylece Avrupa’da eşcinsel birliktelikler de hukuken aile olarak kabul edilir oldu.

Bundan sonraki aşama bu birlikteliklerin ulusal hukuklarda da tanınmasıdır.

Mahkeme aynı zamanda Sözleşmenin ‘aile’ mefhumunu ele alan ve ‘Evlenme Hakkı’nı düzenleyen ikinci başlık olan 12. maddesi hakkındaki ‘Eşcinsel Evliliklere Uygulanamaz’ kanaatini de değiştirdi.

Ve eşcinsel evlilik hakkını tanımayı da devletlere bırakılmasına karar verdi.

Devletlerde evlilik imkânının yokluğu durumunda da eşcinsel kişiler için evliliğe alternatif hukuki tanıma yollarının öngörülmesi adına pozitif yükümlülüğünü ilan etti.

Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi yıllardır tartışılırken, İstanbul Sözleşmesi için zemin teşkil eden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından değiştirilen, yeniden yorumlanan ve veya genişletilen 8. ve 12. maddeleri hiç gündeme getirilmiyor; görülmüyor veyahut unutuluyor.

Mahkeme sözleşmeyi ortaya çıktığı ve imzaya açıldığı 1950’li yılların Avrupa’sının örf ve geleneklerinin çok ötesine savurdu.

Türkiye gibi sözleşmeyi imzalayan ve hukuken bağlı devletlerdeki karışıklıklar İstanbul Sözleşmesi’nden evvel Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanmaktadır.

Kadim aile yapımızı korumak ve çöküşünü engellemek istiyorsak; Türkiye’deki tartışmaları yeniden gözden geçirerek, Batı’nın çökmekte olan aile ve hatta sosyal kurumlarına topyekûn karşı bir duruş ve tavır geliştirmemiz gerekmektedir.

İslâm’ın can, mal, nesil, din ve akıl emniyetini sağlayacak yegâne çözüm yolu ve dünya görüşü olduğunun artık farkına vararak…