İslam İşbirliği Teşkilatı, Türkiye’nin başkanlığında bugüne kadar yapılanların neredeyse toplamı kadar başarılı işlere imza attı. Geçen hafta İstanbul’da toplanan üye devletlerin aldığı “Doğu Kudüs Filistin’in başkentidir” kararını bu anlamda iyi okumak gerekiyor.

Kudüs davası için sadece elini değil, aklını, kalbini… Neredeyse tüm gövdesini taşın altına koymuş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ruhunu Büyük Şeytan’a satmış Arap şeyhleri, kralları ve emirlerinin her türlü ihanetine rağmen böyle bir kararın çıkarılması hususundaki gayret ve cesaretini ayakta alkışlamak gerek…

Sadece, ruhlarını üç-beş füze başlığına satmış Araplar değil, içeride en az onlar kadar vicdanlarını Büyük Şeytan’ın ideallerine ve oyunlarına kiralamış ‘dahili bedhah’ları da tarih yazacak.

Kudüs’te neler olup bittiğini CNN ve BBC gibi batılı kaynaklardan izleyip ‘yazık şu zavallı Yahudilere’ diyenler…

Oda TV’nin Musevi yazarı Rafael Sadi’nin, Büyük Şeytan’ın hukuka aykırı Kudüs kararı hiç yaşanmamış gibi İsrail’den yazdığı romantik “Aslına bakarsanız Yahudiler ile Filistinliler başkaları gölge etmeden gayet iyi anlaşabilirler” türünden yazılarını okuyup Siyonistseverliği depreşenler…

Ve dahi, ‘Kudüs bizim canımız, söke söke alırız’ dediği halde hala oyunda-oynaşta olan sahte dava adamları için…

Hukuksuz Kudüs kararından sonra bu topraklara giden samimi bir Müslüman’ın feryatlarını içeren bir video deşifresini buraya almak istiyorum. Sadece bir-iki yerine müdahale ettim. Bu metni okuyun, ondan sonra eğer düşünmek isterseniz vicdanlarınızı bir kere daha yoklayın; lütfen…

“Şunu açıkça söylemek istiyorum. Kendimizi kandırmanın alemi yok. Şu an itibariyle Kudüs bizim elimizden çıkmış durumda. Filistinliler bu kavgadan artık yorulmuşlar, bıkmışlar. 3 gündür bu ortamdayız. Dün bir çatışmanın içine girdik. Arkamızda bırakıp geldik Kudüs’ü…

Bu çok garip bir duygu…

Kudüs’ü ben 5 yaşındaki bir çocuğa benzettim. Mahallede koca koca adamlardan dayak yiyen ve ‘abim geldiğinde size gösterecek’ diyerek Türkiye’yi bekleyen bir çocuğa benzettim.

Öyle kahpece bir durum ki, ben buna savaş demiyorum çünkü savaşta iki tarafın da elinde silah olur. Öyle kahpece ki… Bir tarafta tam teçhizatlı silahlı insanlar, askerler; dünyanın en modern askeri silahlarıyla donanmış bir ordu ve polis, diğer tarafta Allah’tan başka hiç kimsesi olmayan insanlar… Kuruşa muhtaç insanlar. Aç bırakılmış insanlar. Unutulmuş, terkedilmiş insanlar.

Bütün bunları gördüğün halde hiçbir şey yapamıyorsun!

Cuma namazı çıkışında gözü dönmüş İsrailli asker, gözümüzün önünde başörtülü Filistinli bir kadına öyle bir vurdu ki, attı kenara. Bu bizim namusumuz yahu!.. Gitsen vursan, müdahale etsen, ellerinde son teknoloji tüfekler var. En az elli kişiler. Hiç gözünün yaşına bakmadan ateş edecek. Vurmasan adamlığın kaldırmıyor.

Sadece tekbir getiren insanlara, insanlığın en kutsal mekanında ‘Allahü ekber’ diyen insanlara arkadan-önden saldırıyorlar. Atlarla önlerini kesiyorlar. Arkadan askerler girip saldırıyor. Bu da yetmiyormuş gibi evlerin balkonlarındaki işgalci Yahudi yerleşimciler Müslümanların üzerine pislik döküyor, taş atıyor.

Bu nasıl bir şeydir!

Yuh olsun bize, yuh olsun!

Hepimize yuh olsun!

Ahmet Hoca, Mehmet Hoca ile uğraşsın…

O hoca bu hocanın fetvasını beğenmesin.

Tarikatlar elliye bölünsün.

Hocalar birbirleriyle savaşsın.

Arap şeyhleri bin metre yüksekliğinde binalar yapmakla uğraşsın. Gidip Neymar’a 420 milyon dolar transfer ücreti ödesinler.

Şerefsiz Suudi veliaht prens Da Vinci’nin çizdiği beş para etmez tabloya 500 milyon dolar ödesin.

Yuh olsun bize!

Yuh olsun size, insanlığınıza yuh olsun!

Dava için yola çıkanlar ihale kapmak için birbiriyle yarışsın!

Bin tane Yahudi vakfı Kudüs’e yatırım yapıyor. Sen ne yapıyorsun?

Mescid-i Aksa’da namaz kılıyoruz. Dışarıda işgalci İsraillilerin işkencesi. Hoca bir ayeti yanlış okudu diye sehiv secdesi yapıyor. Cemaatten biri kalkmış ‘burada sehiv secdesi olmaz’ diyerek namazın ahengini bozuyor. İşte Müslümanların hali bu kardeşim.

Kim ne derse desin, Mekke de işgal altında.

Satılmış Suudi kralı İslam’ın kutsal mekânı Kudüs’ü haber yapmayı yasaklamış.

Yuh olsun!

Kudüs sokaklarında kucaklaştığımız herkes gözleri yaşlı ‘ne zaman geleceksiniz’ diye soruyor.

Nasıl cevap vereceksin, kime ne diyeceksin!

Bana dünyaları verseniz bir başka milletin bayrağını öptüremezsin. Kimse kendi bayrağından başka bayrağı öpmez.

El Aksa’da Türk bayrağı açıyorsun gelen giden öpüyor. İnsanların ümidi hala Türkiye…

Kudüs’ü anlayamayan İslam’ın durumunu anlayamaz.”

………………………..

İnsan ilkeleriyle yaşar…

İnsan -ama hakiki insan-, değerleri ve ilkeleriyle yaşar. Her ikisi de değişmez, sadece zamanla onlara bakışımız (kavrayışımız) değişebilir. Yani yöntemle ilgili algı farklılıkları ortaya çıkabilir. Aile, para, iş, dostluk, arkadaşlık, düşman, eş, ben, inanç vb. Bunların arasına zaman zaman acı, endişe, korku da girebilir ama bütüne zarar vermez.

Stephan Covey’in “Etkili, mutlu ve huzurlu bir yaşam için merkezde ilkeler olmalı, diğerleri o ilkelerin etrafında yer almalı” der.

Dolayısıyla sadece günlük hayatımızı değil, çevremizde olup bitenleri anlamak için de ilkeli olmak, değerlerimizin rehberliğinde yön tayini yapmak zorundayız.

Tıpkı Kudüs’ü anlamak…

Tıpkı İstanbul’u anlamak…

Tıpkı ‘kendimizi’ anlamak gibi…

……………………

Bu dünya kime güzel?

– Amerikan Merkez Bankası (FED) faizleri artırmış.

– Gelsin pastalar…

– Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) gösterge faizini artırmış.

– Gelsin çaylar…

– Dolar sıçramış, avro fırlamış.

– Çalsın sazlar, oynasın ‘kaz’lar…

(Hüseyin Atılkan’a teşekkürler)

……………………………

Trump’a tahammül edememek!

Şehir Tiyatroları’nın eski Genel Sanat Yönetmeni usta tiyatrocu Erhan Yazıcıoğlu, yeni oyununda Büyük Şeytan’ın zangocu Donald Trump’ı hicvettiği için izleyicilerden ‘garip’ bir tepki almış.

“Aşk-ı Memduh” oyununun turnesi kapsamında Kapadokya’da seyirci karşısına çıkan Yazıcıoğlu, Trump tiplemesi yüzünden aldığı beklenmedik tepki karşısında şaşırıp kalmış.

Bazı seyirciler Yazıcıoğlu’na ‘yuh’ çekerken, bazıları ise sahneye buruşturulmuş kâğıt peçete fırlatmış.

Biz şaşırdık mı?

Elbette hayır!

Turp yiyerek Trump’ı protesto edenlerin ülkesinde tiyatro seyircisi olmak böyle bir şeydir…

Diyeceğim ama işin rengi farklı.

İçine Yahudileşme eğilimi kaçmışlardan bizleri koru Allah’ım!..