MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu sıralar kendisiyle çelişme rekorları kırıyor.

Konuya geçmeden önce bir hakkını teslim edelim.

Bahçeli, kimi kritik zamanlarda, kritik dokunuşlarla siyasetin tıkanan kanallarını açmasını bilen bir siyasi oldu.

Sözgelimi Cumhurbaşkanlığı seçimi için; “ben 367 anlamam” diyerek CHP’nin ve “iyi saatte olsunlar”ın hesabını bozarak partisini Meclis’e soktu ve bir devlet krizini noktaladı.

Benzer birkaç durum daha var.

Bunlar, teslim edilmesi gereken hakkı!

Peki, ya son yaptıkları?

İşte, “milletin zekasıyla alay ediyor” kanaatine varmamızın sebebi bu son yaptıkları…

Öncelikle, HDP ile asla ve hiçbir şekilde aynı çizgide olmayacaklarını deklere etti.

7 Haziran seçiminin üzerinden henüz gün bile geçmeden AK Parti’nin CHP ve HDP ile geniş tabanlı bir hükümet kurmasını isteyen ve bu olmazsa eğer sandığı adres gösteren ilk kişi tabii ki, Devlet Bahçeli olmuştu.

Müteakip açıklamalarında da “haydi seçime” restini sık sık kullandı.

Ta ki, AK Parti’nin onun istediği hükümet modelleriyle bir hükümet kurmayacağı belli olana kadar.

Birden tavır değiştirdi ve çok düzeysiz bir yaklaşım sergileyerek; “ver Bilal’i, al iktidarı” sakilliği gösterdi.

Bu hasmane tutumun siyasi nezaketten uzak olması bir yana, dedikodular üzerinden masum bir insanın onuruna yönelik menfur bir saldırı olduğu gerçeği gözler önünde…

Bahçeli, resmen haysiyet cellatlığı yapıyordu.

Sonrasında bütün hükümet seçenekleriyle birlikte verdiği sözleri yutma pahasına erken seçim imkanını da tuzla buz etti.

Bahçeli’yi bu derin çelişkiye sürükleyen şey ne olabilirdi?

Bu soru sorulduğu an akla gelen tek alternatif var!

Paralel çetenin tehdit ve şantajlarına boyun eğmesi elbette.

Öyle bir boyun eğiş ki, erken seçim restini yutmakla kalmadı, erken seçime karşı olan HDP ile aynı çizgide buluştu.

Yetmedi, bu inadı yahut mecburiyeti nedeniyle Anayasal zorunluluk olan seçim hükümeti vesilesiyle 3 bakanı altın tepsi içerisinde HDP’ye sundu.

Sebep olduğu yanlışlığın vahim boyutlarının elbette ki, kendisi de çok iyi farkındaydı ama öyle bir “bağlanmıştı ki”, yapacak hiçbir şeyi kalmamıştı.

Şimdi de son bir gayretle suçu Sayın Cumhurbaşkanı’na atarak kurtulmaya çalışıyor.

Neymiş?

Erken seçimi Erdoğan engellemişmiş!

Bu, akıldan ve mantıktan uzak saçma sonuca nasıl ulaşmış peki?

Orası meşkuk işte.

Bahçeli, bu iddiasına delil getirmek yerine mugalataya başvuruyor ve içine düştüğü kötü durumdan, tabir caiz ise “sıyırmak” için hilaf-ı hakikat beyanda bulunmaktan çekinmiyor.

Yetmiyor, Sayın Cumhurbaşkanı’na en galiz ifadelerle kara çalmaktan geri durmuyor.

Bahçeli, siyaseten düştüğü acınılası aczi gerekçelendirmek yerine, sağa sola çirkef sıçratarak temize çıkacağını sanıyorsa, feci şekilde yanılıyor doğrusu.

O, son çıkışlarıyla HDP’ye 3 bakanlık sağlayan ve mezkur partiyle aynı çizgide karar kılan bir parti başkanı olarak hatırlanacak hep!

Gerisi laf-ı güzaf!..