Aydınlar muhalif olurlar.
Bu sözü ne çok duyduk.
Evet, aydınlar muhalif olurlar.
Darbelere karşı dimdik duruyorlarsa.
İnsanlar katledilirken göğüslerini siper yapabiliyorlarsa.
Küresel oyunun kuklası olmayıp işgale karşı vatan sevgisi ile mücadele ediyorlarsa.
Teokratik bir düzenin ayak seslerini duyduklarında tüyleri diken diken oluyorsa.
Kendi milli ve manevi değerlerini aşağılamıyorlarsa.
Demokrasiden, insan haklarından, adaletten ve hukuktan yana tavır alıyorlarsa.
Kendi kendini aşabiliyorsa.
Sürekli bir şekilde gelişebiliyorsa.
Sonsuz bir şekilde insan sevgisi ile doluysa.
Maruz kaldığı haksızlıklara, zorbalıklara, eşitsizliğe, sömürüye, vatan düşmanlığına direnebiliyorsa.
Nereden gelirse gelsin darbe karşıtlığını bir huy olarak bünyesine yerleştirebiliyorsa.
Kısaca okumuşluğun, bilginin, kültürün, merhametin, muhabbetin, şefkatin yanında yer alabiliyorsa aydınlar muhalif olurlar.
Aksi takdirde onlar aydın değil karanlık olurlar hem de zifiri karanlık.
Ne yazık ki son yaşadığımız ve onun öncesinde yaşananlar Türkiye söz konusu olduğunda, “aydınlar muhalif olurlar” mottosunu yeniden tanımlama imkânı veriyor.
Hangi aydınlar?
Tam tersine, bana öyle geliyor ki, Türkiye de kendine aydın diyen güruh darbenin işbirlikçisi oldukları gerçeğinin altını çok kalın bir çizgiyle çizmiştir.
Oysa onurlu olarak tanıklık etmek isteyenlerin görevi bellidir: Şehitler ve yaşayanlar için her türlü darbeye hayır demek.
Tüm bu yaşananları unutmak sadece tehlikeli değil, ölümcüldür de; şehitlerimizi unutmak, onları ikinci kez öldürmeye benzer.
Tankların ezdiği insanımızı unutmak bizi insanlığımızdan çıkarır.
Zaman zaman “aydın” yerine kullanılan “entelektüel” kelimesini de aynı Aydınlanmacı anlayışla ilişkilendirmek mümkündür.
Nitekim entelektüel kelimesi atıfta bulunduğu kişinin tanımlayıcı özelliğinin onun “zihinsel faaliyet”le veya “zihinsel üretim”le temayüz etmesi olduğunu ima eder, darbe yanlısı sözde aydınların ve entelektüellerin bu tanımlamayı hak etmedikleri gün gibi ortadadır.
Bize düşen bu insanları dışlamak ve hayatımızın her alanından çıkarmaktır. Kitaplarını okuyorsak, dizilerini izliyorsak, tiyatrolarına gidiyorsak, filmlerini alkışlıyorsak, mallarını satın alıyorsak, devlet kesesinden onları besliyorsak, belediyelerin kasasından ciddi ödemeler yapıyorsak o zaman bizde darbeye iştirak etmiş oluz.
Devletin aydın desteğine olan ihtiyacı daha da artmıştır.
Devlet ve kurumları artık çok daha temkinli ve seçici olmalıdır.
Cumhuriyet’in, şimdi yeniden ve esaslı bir şekilde kültür dönüşümünü gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Toplumu “uygarlaştırmak” aydın ve entelektüel tanımlamasının içinin doldurulmasından geçer.
Şimdi eski parametrelerin önemli ölçüde farklı yeni sanatçı aydın parametresiyle değiştirilme zamanıdır.
Cumhuriyetçi ideolojinin en önemli özelliği aydınların aynı zamanda “ilerici” ve “Aydınlanmacı” da olmaları gereğidir.
Şimdi Cumhuriyetin gereği olarak gerçek aydınları ve entelektüelleri tanımlama ve halkına tanıtma zamanıdır.
Uyanmalıyız ve çevremize bakmalıyız.
Şimdi görme zamanıdır kendine aydın ve entelektüel diyen ne çok hamamböceği var…