Bu köşenin müdavimleri bilirler. Gönlüme ne fısıldanırsa ben onu yazarım. Son bir hafta içerisinde yaşadığımız güncel patırtılara bakınca bu yazıyı yazmak artık bana farz oldu. Neden mi?

Siyonist İsrail’in Filistinli kardeşlerimize,  Çin’in toplama kamplarında bizden medet uman Doğu Türkistanlı soydaşlarımıza, yapmış olduğu zulümleri artık eskisi kadar konuşmuyoruz.

Hadi diyelim ki bu mevzular, iki ucu sıkıntılı konular…  İyide dostlar;

TSK’ ya güç katacak ve dünyanın en iyilerinden biri olacak, yüksek manevra kabiliyetine sahip Türkiye’nin ilk ve milli hava füzeleri ‘’Gökdoğan ve Bozdoğan’ı da’’ konuşmuyoruz,

Türk sanayisi ve teknolojisi açısından bir dönüm noktası olarak nitelendirilen ve aralık ayında ön gösterime girecek olan ‘’Yerli ve Milli Otomobil’’ projemizi de konuşmuyoruz,

1 Aralık’ta suya inecek ve Türk Deniz Kuvvetleri’nin gücüne güç katacak denizlerin canavarı ‘’Yerli ve Milli Denizaltımızı Piri Reisi de’’ konuşmuyoruz,

S-400 Tehditlerine boyun eğmediğimizi, Barış Pınarı harekâtı ile başta ABD ve İngiltere olmak üzere tüm ‘’Türkiye Düşmanlarını’’ dize getirdiğimizi de konuşmuyoruz,

Pençe ve Kıran operasyonları ile eli kanlı terör örgütünü darma duman eden ‘’Mehmetçiğimizin Başarısını da konuşmuyoruz,

Siyonist İsrail’i çılgına çeviren, Doğu Akdeniz’de beş gemiyle ‘’Sondaj ve Sismik’’ arama yapan Türkiye’nin bu tarihi hamlesini de konuşmuyoruz,

Enerjinin ipek yolunu, Azerbaycan üzerinden başlayarak Gürcistan, Türkiye, Yunanistan, Arnavutluk ve İtalya’ya kadar devam edecek, Türkiye’de 20 il ve 67 ilçeden geçecek ‘’TANAP’ Projesini de ’’ konuşmuyoruz,

Prototipi 2023 yılında raylarla buluşacak olan ‘’Milli Yüksek Hızlı Trenimizi de’’ konuşmuyoruz,

Aralık ayı ortasına kadar ÇED raporu sürecinin tamamlanacağı Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi ‘’Kanal İstanbul Projemizi de’’ konuşmuyoruz,

Diyarbakır annelerinin, dağa kaçırılan çocuklarına kavuşma ümidiyle HDP İl Başkanlığı binası önünde sürdürdükleri ‘’Evlat Nöbetini de’’ konuşmuyoruz…

Neyi konuşuyoruz peki?

CHP’nin kendi iç hesaplaşmalarını, birbirilerine kurdukları kumpasları ve oyunlarını konuşuyoruz…

Anlaşılan o ki, CHP’nin başındaki zatın ‘’Gel bakalım Muharrem!’’ diyerek yanına çağırdığı ve sonra da çenesi ile kapıyı gösterdiği Muharrem ince’de küskünlüğünü küllenmeye bırakmamış… Cumhurbaşkanı adayı gösterdikleri Muharrem İnce’ye “Şahsıma karşı yürütülen Bizans oyunlarına karşı 1.5 senedir sustum, kan tükürdüm kızılcık şerbeti içtim’’ dedirten bu CHP, Allah korusun hasbelkader bir iktidara falan gelse düşünün hele bu millete neler yapmaz.! Neyse dedim ya kendi iç hesaplaşmaları diye! O değil de esasen beni üzen, CHP’nin başındaki bu Mitomani (Yalan söyleme hastalığı) olan müflis siyasi figürün yalanları ile çok önemli gündemlerimizi ıskalıyor olmamız.

Kıymetli dostlar bilesiniz ki yalan söylemek bütün kötülüklerin anasıdır. Aslında yalan söylemenin altında yatan şey de ‘’kendini koruma isteği ve sadistik’’ düşüncedir. Yalan söyleme karakter bozukluğu olduğu kadar aynı zamanda da kişilerarası iletişim sapkınlığı ve patolojik narsisizmdir.

Yalan söylemeyi huy edinen ve temeli çocukluktan gelen bu kişilerin kesinlikle tıbbi yardım almaları gerekmektedir. Yüce dinimiz İslam, yalan söylemeyi büyük günah ve ahlaki zafiyet olarak görmüş ve Kur’an-ı Kerim de Cenab-ı Allah bizleri “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” diyerek uyarmıştır. Yine öte taraftan fahri kâinat efendimizin bir diğer ismi de bilesiniz ki “Muhammed’ül Emin”dir. O,nun ümmeti olarak yalan söylemek zinhar bizlere yakışmaz. Hadis almaya gittiği bir adamın, kaçmış olan atını yakalamak için ata yem uzatıyor gibi yaparak atı aldatıp yakalamasını doğru bulmayan ve o kişiden hadis almaktan vazgeçip gerisin geri dönen hadis ilminin önderi İmam-ı Buhari hazretleri de bu konuda bizler için en güzel örnektir.

“Atı kandıran, insanları da kandırır…” 

Selametle…