Babası Filistin Kurtuluş Örgütünün lideri olan Ahmet Şukayri'nin şimdi Ürdün’de yaşayan oğlu Esad Bey geçen yıl bana, "Büyükbabam Osmanlı askeriydi. Babaannem Adanalı bir Türk. Dedem Enver Paşa hayranı olduğundan oğluna onun ismini koymuş. İsim taşımak kolay değil. Amcam Enver, 1939’da Filistin isyanında İngilizler tarafından öldürüldü. Dedem de evlat acısından birkaç ay sonra vefat etti." diyerek ailesinin geçmişini anlattı. 1990’lara kadar Filistin’de Türkçe konuşan Osmanlı bakiyesi aileler vardı diyen Esad Bey’in girmesi yasak olan vatan toprağı, Iğdırlı Onbaşı Hasan gibi kahramanlarımızın son nefesine kadar beklediği kutsal yerler, şimdi büyük bir ateşin içinde kavruluyor.
Siyonist İsrail’in bir katliama dönüşen Filistin işgali uzun süredir hararetli tartışmalara sebep olurken son zamanlarda Filistin halkının yok edilmesi, uluslararası mahkemelerin konusu olmaya başladı. İsrail'in 2023 Ekim ayından bu yana Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki Filistin halkına yönelik zalimce muamelesi başka bir boyutta dünya gündemine girdi. Analistler, İsrail hükümetinin askeri eylemler de dahil olmak üzere ırkçı politikalarının Filistinlilere karşı sistematik bir soykırım olduğunu söylüyor.
Holokost maskesi düştü
İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin Nazi Almanya'sı tarafından sistematik bir şekilde yok edilmesi Yahudilere Orta Doğu’da bir devlet kurmanın yolunu açtı. Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (AIPAC) gibi etkili kuruluşların da aralarında bulunduğu Yahudi lobisi, İsrail'in eylemlerini savunurken Holokost'u, merkezi bir referans noktası olarak kullanarak, devletin meşrulaşmasına yardımcı oldu. Lobi, İsrail'in politikalarının Yahudi devletinin güvenliğini sağlamayı amaçladığını ve tarihsel zulümle paralellik kurduğunu iddia etse de İsrail’in yaptığı zulümlerde hep üç maymunu oynadı. Dahası yanı başında olan soykırımlara karşı sessiz kaldı. Aslında soykırım denilince ıskalanan en önemli coğrafya, Afrika’dır. Afrika ne yazık ki yakın zamana kadar pek çok soykırıma tanık oldu. Örneğin, 1952’de İngiltere’nin katlettiği binlerce Kenyalı, Mau Mau isyanı olarak lanse edilerek unutturuldu. Bir diğer soykırım örneği ise Hutular ve Tutsiler arasında oldu. Fransa’nın etkisiyle etnik gerilimlerin toplu katliamlara yol açtığı 1994'teki Ruanda Soykırımı ise yine görmezden gelindi. Bir konuşmasında “Gelecekte bu tür vahşetlerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmak için bu trajik olayları kabul etmek ve hatırlamak önemlidir.” diyen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün Filistin halkına karşı daha şiddetli bir katliama imza attı.
Bu hususta, İsrail'in Orta Doğu'daki suçlarına karşı Güney Afrika'nın kazandığı hukuki zaferin ardından dünyada milyonlarca insan Güney Afrika ekibini destekliyor. Siyonistler ise Filistin davasının sadık bir savunucusu olan Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Naledi Pandor başta olmak üzere Güney Afrika hükümetini hedef alıyor. Halbuki 60 yıl önce Malcolm X, "Bu sadece Filistin'le ilgili değil, aynı zamanda sömürgeciliğe karşı, insanlık için, onurumuz için" şeklinde meseleyi ifade etmişti. Bu söylem, Bakan Pandor'un Nelson Mandela'nın izini takip ettiği asil duruşla tam olarak örtüşüyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İsrail'i "terör devleti" olarak tanımlaması ve İsrail'in Orta Doğu'da barışı sağlama kisvesi altında terör taktikleri uyguladığını söylemesi de bu asil duruşun bir başka örneğidir.
Tarihçiler, Holokost’un İsrail'in eylemlerine kalkan olarak kullanılmasının ahlaki olmayan bir durum oluşturabileceğini ve İsrail'in eylemlerini objektif olarak incelemeyi zorlaştıracağını öne sürüyor. İnsan hakları örgütleri, Holokost gibi şüphesiz büyük bir trajedinin, İsrail'e eleştirileri susturmak veya dikkatleri insan hakları ihlalleri iddialarından başka yöne çekmek için kullanılmaması gerektiğine dikkat çekiyor. Profesör İsrael Shahak'ın "Naziler beni Yahudi olmaktan korkuttu, İsrailliler beni Yahudi olmaktan utandırdı” açıklaması ise bu konuda birçok şeyi açıklıyor.
Mağdurdan suçluya İsrail
Bugün işgal altında olan topraklardaki durum uluslararası kaygının odak noktası olmaya devam ediyor. Hukukçular, Filistinlilerin yerinden edilmesinin ve askeri operasyonların korkunç bir insani krize yol açtığını vurguluyor. İsrail politikalarının savunucuları ise bu şiddetin ulusal güvenlik ve İsrail vatandaşlarının korunması için gerekli olduğunu iddia ediyor. Tartışmalı olan mesele ise İsrail’in işlediği savaş suçlarının tenkit eden tarafa karşı antisemitik suçlamasıyla geri dönmesidir. Öte yandan Yahudi lobisi, özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ndeki (ABD) kamuoyunun şekillenmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Hukukçular, bu tür bir etkinin İsrail'in eylemlerinin tarafsız değerlendirilmesini engelleyebileceğini ve sadece tek taraflı bir anlatıyı destekleyeceğini öne sürüyor. İsrail işgali altındaki soykırım iddiaları ve Yahudi lobisinin Holokost tanımı, son yıllarda kamuoyunda derinden bölücü bir manzara yaratıyor. Holokost'un tarihsel travması kabul edilse de bu Holokost’un içeriğini incelemeye karşı bir kalkan görevi görmemelidir. İsrail-Filistin çatışmasının çok yönlü dinamiklerini anlamak, adil ve kalıcı bir çözüme yönelik çalışmak için dengeli ve incelikli bir tartışma halen hukuk mahfillerinde mümkün olamamıştır. Öte yandan her şeye rağmen dünya üniversiteleri Filistin çalışmalarını müfredatlarına sokmuş durumdadır ve artık Filistinlilerin yaşadıkları soykırımın bir parçası olarak öğretilecektir. İsrail’in Gazze halkına karşı katliamları bugün dursa bile, tıpkı günümüzde Güney Afrika’da devam eden Apartheid enkazı gibi Filistin toplumu üzerindeki travmalarının uzun seneler devam edeceğine şüphe yoktur.