SETA Berlin Araştırma Direktörü M. Erkut Ayvaz, Almanya’da hükümetin feshedilmesi sonrası Alman siyasetini nelerin beklediğini kaleme aldı.

...

Almanya'da 8 Aralık 2021’te göreve gelen ve normalde 28 Eylül 2025 Federal Meclis seçimlerine kadar sürmesi planlanan 3 partili federal hükümette sona gelindi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un üyesi olduğu Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Yeşiller ve Hür Demokratik Partiden (FDP) oluşan koalisyon uzun bir süredir gerileme trendini sürdürüyordu. Son olarak haziranda Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde ve eylülde Almanya’nın doğusundaki 3 eyalet meclisi seçimlerinde, koalisyon partileri ciddi gerilemeler yaşadı. Yeşiller Thüringen’de, FDP ise hem Thüringen hem de Saksonya eyaletlerinde seçim barajını dahi geçemedi ve ilgili eyalet meclislerine giremedi. Buradaki başarısızlıklar ve FDP’nin federal düzlemdeki güncel anketlerde de yüzde 5 seçim barajını geçememesi, partiyi sonbaharda önemli kararlar alacağı söylemlerine yöneltti.

Geride bırakılan 3 yıl boyunca çeşitli vesilelerle koalisyon içerisindeki tartışmalar ve görüş ayrılıkları kamuoyunu meşgul ederken, bu durum, Scholz’un kişisel popülaritesi başta olmak üzere diğer ortakların toplumsal desteğini de eritti. Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası Almanya’da yaşanan başta enerji krizi, enflasyonda artış ve ekonomide devam eden durgunluk, koalisyona yönelik hoşnutsuzluğu artırdı.

Yaşanan son kriz ve üçlü koalisyonun sonu

Son olarak FDP Genel Başkanı ve Federal Maliye Bakanı Christian Lindner’in 1 Kasım’da kamuoyuna yansıyan “Temel Ekonomi Belgesi”, diğer koalisyon ortaklarının pek kabul edemeyeceği politika içeriklerinden oluşuyordu. Örneğin yüksek gelirlilerden alınan spesifik bir vergi olan “dayanışma ödeneğinin” düşürülmesi veya sosyal ödemelerde kısıtlamalara gidilmesi gibi öneriler dikkati çekiyordu. Öncesinde Maliye Bakanı ve Başbakan'ın ekonomi çevreleriyle ayrı ayrı toplantılar gerçekleştirmeleri de koalisyonun sonunun yaklaştığı görüşünü güçlendiriyordu.

Gelinen aşamada ekonomi ve 2025 bütçesine ilişkin görüş ayrılıkları büyüdü ve bu ayrışma ABD başkanlık seçimlerinin netleştiği 6 Kasım tarihinde zirveye ulaştı. Koalisyon partilerinin önde gelen isimlerinin bir araya gelmeleri sonrası Başbakan Scholz çarşamba akşamı basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'e Almanya’ya “zarar gelmesini önlemek için Christian Lindner'in Federal Maliye Bakanı olarak görevden alınmasını” önerdiğini ve böylelikle FDP ile işbirliğinin sona erdiğini belirtti. Scholz ayrıca güven kaybı sebebiyle birlikte çalışmanın mümkün olmadığını sözlerine ekledi. Yaptığı açıklamada Lindner’e yönelik alışagelmedik bir şekilde eleştirel ve sert yaklaşan Scholz, Maliye Bakanı’nın geçmişte de sürekli koalisyona yönelik engeller çıkardığını, güvenini sarstığını ve koalisyondan ziyade parti odaklı hareket ettiğini ileri sürdü. Scholz’un bu sert sözleri, FDP’nin geçmişte tercih ettiği engelleyici tavrına karşı benimsediği uzlaşı yanlısı yaklaşımından ciddi olarak ayrıştığını gösterdi. Scholz’un Lindner’e yönelik bu farklılaşan tutumu ise partisinde olumlu karşılık buldu ve kendisinden beklenen liderlik rolünü sonunda üstlendiği yönünde değerlendirmeler yapıldı.

Maliye Bakanı Lindner ise kendisinin ekonomiyi canlandırma odaklı önerilerinin SPD ve Yeşiller tarafından kabul edilmediğini belirtti ve Scholz’un uzlaşı önerilerinin ise ekonomik durgunluğa yönelik yetersizliğine işaret etti. Lindner ayrıca Scholz’u FDP ile koalisyonu bitirmeye yönelik planlı adım atmakla itham ederek kendisine yapılan uzlaşı önerilerinin ise kabul edilemez olduğunu açıkladı. Örneğin bütçe kapsamında borç freninin askıya alınması talebi, Lindner tarafından “görev yemini ile bağdaşmayacağı” gerekçesiyle reddedildi. Bu husus geçmişte de en çok görüş ayrılıklarının yaşandığı konu oldu.

Federal Ekonomi Bakanı Robert Habeck (Yeşiller) de ayrışmaların yer aldığı ilgili konulara yönelik olası çözümlerin olduğunu fakat FDP’nin bu olasılıklara yaklaşmadığını açıkladı. Örneğin Ukrayna’ya yönelik yardımlarda Lindner’in engeller çıkardığını, bütçe kapsamındaki borç frenini sürdürme yanlısı olduğunu ileri sürdü. Habeck’e göre bütçe açığının kapanmasına yönelik uzlaşının sağlanamadığı bilhassa vurgulandı.

Ana muhalefet konumundaki CDU/CSU’nun Başbakan adayı ve CDU lideri Friedrich Merz ise üçlü koalisyonun çoğunluğu kaybettiğini, mevcut yasama döneminin sona erdiğini, en kısa sürede erken seçimin yapılması gerektiğini, fakat Scholz’un arzuladığı gibi Mart 2025’e kadar beklenmemesi gerektiğini ısrarla belirtti.

Alman siyasetini neler bekliyor?

Gelinen aşamada ise Scholz, bakanlık görevlerinden ayrılan FDP’liler yerine yenilerini atayarak, SPD-Yeşiller azınlık hükümeti olarak görevine devam edecektir. Burada dikkati çekici bir ayrıntı öne çıkıyor, FDP’li Federal Ulaştırma Bakanı Volker Wissing partisinden ayrılarak bakanlık görevine devam edeceğini duyurdu. Böylelikle Lindner’in kendi partisi içerisindeki konumunun bu örnekte de gözlenebileceği üzere ilerleyen günlerde daha yoğun tartışmalara sebep olabileceği ihtimal dahilindedir. Yılbaşına kadar bu şekilde göreve devam edip spesifik bazı yasaları da hayata geçirmeyi hedeflediklerini belirten Scholz (SPD) ve Habeck’in (Yeşiller) Federal Meclis’te gerekli çoğunlukları nasıl sağlayacakları, örneğin CDU/CSU’nun ilgili yasa tasarılarını destekleyip desteklemeyeceği ise şu an için belirsizdir ve hatta şimdilik oldukça düşük bir olasılıktır.

Scholz, yılbaşı tatili sonrası 15 Ocak 2025’te Federal Meclis’in ilk oturumunda güven oylamasına gitmeyi hedeflerken, buradaki muhtemel olumsuz sonuç sonrası Cumhurbaşkanı'na meclisi feshetmesini önerecektir. Cumhurbaşkanı'nın yetkisi kapsamında 21 gün içerisinde fesih önerisini kabul etmesi veya etmemesi bir yana, ana muhalefetin “sebepsiz olarak 15 Ocak’a kadar beklenmemesi gerektiği” yönündeki çağrıları da önümüzdeki günlerde daha sık gündeme gelebilir. Meclisin feshinin ardından 60 gün içerisinde erken seçime gidilmelidir. Dolayısıyla SPD’nin 15 Ocak’a kadar azınlık hükümetini sürdürme ve martta seçimlere gitme hedefinin seçim kampanya sürecine yönelik zaman kazanma hamlesi gibi görülmesi muhtemeldir. Genel seçimlerin 2 Mart 2025’te Hamburg eyaletinde yapılacak eyalet meclisi seçimlerinden sonra gerçekleştirilmesi de hedefleniyor olabilir. Hamburg’ta SPD’nin anketlerde önde olduğu düşünüldüğünde, Federal Meclis seçimleri öncesi buradaki olası bir başarının Başbakanın partisine önemli bir katkı sağlaması beklentisi muhtemeldir. Böyle bir olasılığın federal düzlemdeki anketlerde birinci sırada yer alan CDU/CSU ve hatta yükseliş trendi süren aşırı sağcı AfD karşısında SPD’ye hangi ölçüde katkı sağlayacağının ise mevcut aşamada tahmini güçtür.

Sonuç olarak 3 yıl süren üç partili hükümetin 6 Kasım itibarıyla sonuna gelindi. İlerleyen aylarda ise SPD ve Yeşiller’den oluşan bir azınlık hükümetiyle yola devam etmeyi planlayan Scholz, bazı önemli yasaları da hayata geçirmeyi planlıyor. Başta ana muhalefet CDU/CSU’dan destek hedeflenirken, CDU/CSU ise en kısa sürede erken seçimlere gidilmesi ve zaman kaybına son verilmesinde ısrarcı. Ekonomi çevrelerinin de erken seçim kararını olumlu karşıladıkları, ancak Mart 2025’e kadar sürecin uzaması olasılığına eleştirel yaklaştıkları da belirtilmelidir.

ABD'nin Suriye politikasının çöküşü ABD'nin Suriye politikasının çöküşü

Dolayısıyla 3 yıldır koalisyondaki görüş ayrılıkları sebebiyle süren gerginliklerin erken seçimle sonlandırılacağı ümit ediliyor. Ancak şimdilik belirsiz bir erken seçim tarihine kadar istikrarsızlıkların sürmesi ve buradaki kırılganlıkların seçim kampanyası kapsamında diğer partiler tarafından eleştirel olarak ele alınması da muhtemeldir. Kaldı ki erken seçim sonrası yapılacak koalisyon görüşmeleri akabinde yeni hükümetin kurulmasının da aylar sürebileceği unutulmamalıdır. Bilhassa 3 koalisyon partisi arasındaki geçmişe dönük suçlamaların dozunun artması da beklenebilir. Scholz’un şimdilik partisi SPD’yi kısmen kendi içerisinde konsolide etme eğiliminde olduğu ileri sürülse de sürecin uzamasıyla birlikte Başbakan'ın inandırıcılığının da yeniden sorgulanması muhtemeldir.

Editör: Vildan A.