ABD'nin Suriye politikasının çöküşü ABD'nin Suriye politikasının çöküşü

Avrupa'nın Dostları düşünce kuruluşunun kurucusu Giles Merritt, Avrupa'nın yeni yıla girerken karşı karşıya olduğu zorlukları kaleme aldı.

...

Değişim rüzgarları tüm dünyada hızla esiyor ve Brüksel'deki Avrupa Birliği (AB) politika yapıcıları, bu değişim rüzgarıyla Avrupa'nın buz gibi bir esintiye mi sürükleneceği yoksa daha yumuşak bir durumla mı karşı karşıya kalacağı konusunda bölünmüş halde. Ekonomistler ilkini önerirken, siyasi analistler biraz daha olumlu bir tablo çiziyor. Genel olarak AB'yi, 27 üye ülkesini daha sakin sulara doğru yönlendirebilecek becerikli bir kaptan olarak gören diplomatlar ve üst düzey yetkililer ile özellikle Fransa ve Almanya başta olmak üzere Avrupa devletlerinin artan siyasi çalkantılar nedeniyle suya batma riskinden korkan daha bağımsız yorumcular arasında bir bölünme söz konusu.

Avrupa'yı bekleyen zorluklar

AB'nin gücüne "inananlar" Ursula von der Leyen'in Avrupa Parlamentosu'nun (AP) onay oturumlarında hiç aday kaybetmeden ikinci Avrupa Komisyonu'nu ustalıkla kurmasını bir güvence olarak görüyor. Yeni ekip 2025'in zorluklarıyla yüzleşmeye hazırlanırken Brüksel'de "işler normal seyrinde" havası hakim. Bu sessiz güven havası, von der Leyen'in yalnızca liderlik becerileriyle değil, aynı zamanda karizmatik duruşu ve parlak renkli ceketleriyle gri takım elbiseli erkek seleflerini gölgede bırakarak dünya çapında tanınan bir figür haline gelmesiyle pekişiyor.

Bu nedenle von der Leyen, pek çok kişi tarafından Kovid-19 salgınını iyi idare eden ve Ukrayna'ya destek vermenin yanı sıra Avrupa'nın karşı karşıya olduğu ekonomik zorluklara da yanıt veren becerikli bir lider olarak görülüyor. Diğerleri ise onun "diktatörce" tarzının AB üye hükümetlerini parçalama riski taşıdığını ve komisyon içinde hoş karşılanmadığını söylüyor.

AB'nin önümüzdeki yılın fırtınasını atlatıp atlatamayacağı konusunda görüş ayrılıkları olsa da 2025'in geçmiş yıllardan çok daha zorlu geçeceğine şüphe yok. Çokça tartışılan Trump faktörünün yanı sıra AB'nin durgunlaşan ekonomisini kurtarmak için seçeneklerin hızla daraldığı hissi de var. Bu noktada akıllara, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) seçilmiş başkanı Donald Trump'ın Amerikalı yatırımcıların Avrupa varlıklarındaki trilyon dolarlık hisselerini tehlikeye atmaya cesaret edip edemeyeceği sorusu geliyor.

2024'ün ikinci yarısında Avrupa iş dünyası ve sanayisinin sorunlarına ilişkin iki geniş çaplı çalışma yapıldı, ancak her ikisi de analizlerinde net eylem planları ortaya koymaktan uzak. 2012'deki borç krizini "ne gerekiyorsa yapacağız" taahhüdüyle yatıştıran eski Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, Avrupa'nın ekonomik görünümünü kısa ve öz bir şekilde özetledi. Draghi, zayıf iç talep, yetersiz makroekonomik teşvik, yatırımların azalması ve düşük verimlilikten oluşan kısır döngü konularında uyarılarda bulundu. Ne bu semptomlar ne de İtalya'nın eski başbakanı Enrico Letta tarafından detaylandırılan rahatsızlıklar mucizevi tedavilere imkan sağlamıyor. Letta'nın Draghi'yle paralel olan raporu, AB'nin övündüğü tek pazarın tamamlanmamış durumunu inceleyerek Avrupa'nın muntazam kolektif siyasi irade aksiyonlarına ihtiyaç duyduğu sonucuna varıyor. Rapor, her şeyden önce, yüksek teknolojide daha fazla inovasyonu başlatacak birleşik bir sermaye piyasasının yokluğuna dikkat çekiyor.

AB ekonomisi durgunluktan çıkabilir mi?

Bu noktada bir iyi, bir de kötü haber var. İyi haber, Avrupa'nın 2025 ve sonrasına, kendine zarar veren yapısal zayıflıklarına çok daha ciddi bir şekilde odaklanarak girmesidir. Kötü haber ise, çözümleri şekillendirecek ve uygulamaya koyacak siyasi gücün artık mevcut olmamasıdır. Haziran ayında AP'ye seçilen her dört milletvekilinden biri Avrupa'nın geleceğine az ya da çok miktarda şüpheyle yaklaşıyor. Avrupa siyaseti, radikal milliyetçi gündemlere sahip popülistler ve daha geleneksel muhafazakar yapıda olan ancak AB'ye daha özerk yeni yetkiler verme olasılığı düşük olan sağcı siyasi partiler tarafından yeniden şekillendirildi. Yabancı düşmanından avro şüphecisine kadar, AB'nin hiçbir üye hükümeti artık pahalı ve kendilerinden uzak ekonomik stratejileri desteklemek için Brüksel'e güvenmiyor. 2024'te Fransız ve Alman hükümetlerini içine çeken krizlerin nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecek. Ancak popülist Ulusal Birlik (RN) ve Almanya için Alternatif (AfD) partilerinin peşlerine takılmasıyla, 1980'lerde Avrupa entegrasyonu projesini durgunluktan çıkaran Fransız-Alman lokomotifinin geri dönüşünü görmek zor gibi görünüyor.

Büyük resim pek parlak değil ama pek çok Avrupalı yorumcu, Avrupa'nın durumunun liberal Batı dünyasının diğer önemli ayağı olan ABD'den çok daha az karanlık olduğu konusunda hemfikirler. İkinci Trump yönetiminin yaratacağı kargaşa ve kaosu zaman gösterecek, ancak Avrupa'da pek çok kişi AB'nin birliğinin her zaman zorluklardan doğduğu düşüncesiyle kendini teselli ediyor.

Kaynak: AA