Doğrusu hiç kimse bu kadarını beklemiyordu.

Bendeniz, seçimden önceki son iki yazımda “beklenmedik bir gelişme”den söz ettim ama o gün, “Sözünü ettiğin beklenmedik gelişme olursa AK Parti yüzde kaç alır?” diye soranlara, “47-48” derken epey mütereddit olduğumu da ifade etmeliyim.

Bunu bile ütopik bulduklarını söyleyeyim de mevcut sonucun fevkaladeliğini varın siz hesap edin.

Peki, AK Parti’yi bu dudak uçuklatan sonuca götüren amiller nelerdi?

Herkes bu soruyu soruyor ve meşrebince cevaplarını veriyor.

Bizim kanaatimiz ise şöyle.

2 ana başlığı var bu cevabın.

Biri, AK Parti’nin içinden kaynaklanan faktörler, diğeri “dışından”…

İsterseniz ikincisinden başlayalım.

7 Haziran seçimi akabinde oluşan tablo, bu sütunda birkaç yazıda tafsilatıyla ele aldığımız gibi, seçmenin de beklemediği bir mahiyet arz ediyordu.

Seçmenler AK Parti’yi ikaz etmek istemişlerdi, kantarın topuzu kaçtı, tek başına iktidar elden gitti.

Herkesin kendine göre bir gerekçesi vardı.

Kimi, AK Parti’nin, ekonomik anlamda vaatlerden kaçınmasının ve diğer partilerin bu boşluğu doldurarak beklenti çıtasını yükseltmesinin ciddi bir tesir husule getirdiğini ifade ediyordu ki, bence haklıydılar.

Kimi, 13 yıldan beridir devam etmekte olan iktidarın, bir çürümüşlüğü de kendiyle birlikte getirdiği iddiasından hareketle, bu olumsuzluğa katkı vermeyerek tavır aldığını söylüyordu ki, bu bir yere kadar anlaşılır olmakla beraber büyük fotoğrafa bakıldığında ciddi bir yanılgı içeriyordu.

Bu gerekçeler, vatandaşın, ya sandığa gitmeyerek veya kendine en yakın bulduğu partiye oy vererek tavır almasını netice vermişti.

Çok önemli diğer bir neden ise, yürütülen algı operasyonu idi.

Bir toplum mühendisliği tatbikatı yapıldı 7 Haziran’da ve hatırı sayılır bir noktaya ulaşıldı.

İşte bütün bunlar, 7 Haziran’ı üreten nedenlerdi.

Ama yukarıda da ifade ettiğimiz gibi vatandaş, böyle bir sonucun oluşacağına ihtimal vermemişti.

Şuna emin olabilirsiniz ki, daha önce AK Parti’ye oy verip, o seçimde başka partiye yönelen insanların dışında, makul CHP’liler bile bu durumdan tedirgin oldu.

7 Haziran sonrasındaki gelişmeler bu tedirginliği perçinledi adeta.

Belirsizliğin hâkim olduğu 5 aylık süre, başta ülkenin kendisi olmak üzere herkesin aleyhine cereyan ediyordu.

Toplum mühendislerinin, manipülatörlerin, anket firmalarının, muhalefet partilerinin, medyanın, harici güçlerin ve diğer unsurların ayırdına varamadığını, vatandaş fark etmişti.

Seçmen, “1 Kasım gelse de bu durumu düzeltsek” anlayışındaydı dersek, kesinlikle abartmış olmayız.

Nitekim çıkan netice, bu iddiayı kuvvetlendirir bir mahiyettedir.

Bu yüzdendir ki, AK Parti’nin aldığı yüzde 49,5’un içinde bahsini ettiğimiz makul CHP’lilerin de oyu vardır.

Ekonomik istikrarsızlığın soğuk yüzünü göstermesinin yanında terörün hortlaması ve muhalefet partilerinin şımarık tutumu, vatandaşı AK Parti’ye sevk eden amiller oldu.

İşte bunlar, AK Parti dışında gelişen faktörlerdi.

AK Parti’nin bizzat kendisinden kaynaklanan nedenlere gelince.

Birincisi ve en çarpıcı olanı, hiç şüphesiz ki, 7 Haziran’ın, hiçbir komplekse kapılmadan doğru bir okuma süzgecinden geçirilmesi…

Eğer bu adım, hak ettiği ciddiyetle atılmamış olsaydı, sonraki adımların hiçbir kıymeti kalmayacaktı.

İkinci önemli neden, vatandaşın beklentilerine yönelik vaatlerin doğru ve yerinde bir sıralamayla çok açık ve net bir biçimde ifadesi oldu.

Asgari ücretten emekli maaşlarına, taşeron işçilerin konumundan gençlere, ev hanımlarına, çiftçiye ve toplumun sair unsurlarına destek verileceği vaadi, AK Parti’nin bundan önceki verdiği her sözü tutan parti imajı nedeniyle çok etkili bir yansıma buldu ve eksik kalan mühim bir boşluk doldurulmuş oldu.

Sonrasında, başta genel merkez olmak üzere tüm teşkilatların adeta teyakkuz halinde seçim çalışmalarını yürütmesi başarıya giden yolun önemli bir adımı oldu.

Buna, teşkilatlarda fiilen görev almadığı halde, ülkenin ve ümmetin maslahatı gereği, neredeyse kapı kapı dolaşıp oy toplayan “gönüldaşların” dava şuuru da eklenince, ortaya bu muazzam zafer çıktı.

AK Parti’yi bu imrenilecek başarıya götüren nedenler kuşkusuz ki, bunlarla sınırlı değildir ama meselenin çerçevesini bahsini ettiğimiz bu hususların belirlediğinde de şüphe yok.

Bundan sonrası için söylenecek tek şey var! 

Milletin gösterdiği teveccühü sağladığı bu büyük gücü, hakkını verecek şekilde değerlendirmek…

Kibre kapılmadan, şımarmadan ve büyük bir tevazu ile…

Allah, muvaffakiyeti daim eylesin.