Ailenin çok özel, saygın birkurum olduğunu anne ve baba çocuklarına hissettirmek ile kalmayıp, aileyebağlılığı bizzat yaşantıları ile göstermek mecburiyetindedir. Çocuk aile eşittir saygı, güven, huzurdiyebilmeli. İnsan ailede yetişir.Hedefi topluma erdemli insanlar yetiştirmek olan anne ve babanın evliliği,toplumun iç kalesidir. Karşılıklı sadakat, fedakârlık, saygı ve sevgi adımları,toplumdaki suç oranını minimum seviyeye çeker.

Ev,sorumluluk duygusu ile yücelmeyi, sabır ve adalet ile güçlenmeyi, vicdan vemerhamet ile insanlığı öğretir. Ki bu ahlaki olgular ilebütünleşerek, değer odaklı yaşantı yaratılış gayesinin de özüne inmektir aynızamanda.

Eve giriş çıkış saatleri, bireylerin birbiri ileiletişimleri, eksiksiz bir yemek masası,sorumluluk duygusunun aile bireylerine kuyumcu titizliği ile işlendiğianlardır. Evin koruyucusu olan erkek, ailenin dışarıya yönlenişi vaktini ailesiile geçirerek önler. Günün stresinden, yorgunluğundan aile içi paylaşımlardabulunarak kurtulmayı beceremeyenler sokak havası ile büyümüş kişilerdir.

Nefis ve şehvete oyuncakoluş, insanı hudutsuz bir alçalışa sürükler. Baba ve annelik sıfatını terkederek, maddiyat için zevk yumağına sarılışı tercih edenler “Her canlı ölümütadacaktır” ayetini unutuyorlar. ( Ankebut Suresi 57. Ayet.)

Geçici dünyayı kendine zevk köşkü ilan edenler, bu asalakyaşantı ile sefil ruhlarını tatmin etmek için arsızlaştıkça arsızlaşırlar.Teşhir ve özenti duygusu ile yaralanır aile ilk. Medya ailedeki perdeyi açaneldir yani mahremiyeti çalan. Hatalar, zaaflar, günahlar yani çıkmaz sokağın adresleridile dolandığında meşrulaşır her şey. “Aradığın eş adayının özelliklerini say;evlen” izahı babalık ve annelik duygusunu itibarsızlaştırdı. Öncelik sıcak bir yuva ve çocuk değil,madde ve şehvet oldu. Geçmişteki evlilik programlar sayesinde flört, aşırıromantizm gibi avutucu zaman aralığı topluma dikte edildi. Ve sonuçları aileyi yıkım olan, cinsel özgürlük kapısı da aralanmışoldu. İnsanın aslına isyanı başladığında, edep kavramı sıfırlanır.

Batı’nın özgürlük dili, evlilik dışı çocuk sayısını hızla çoğaltıyor.

Bir yanlışa doğduğunu şiirlerinde isyanı ile dile getiren“ Kötülük Çiçekleri’nin’ yazan Baudelaire, doğduğunda babası 60 annesi 26yaşındadır. Babası ölünce evlenen annesini şair hiç affetmemiştir.

Elli, altmış yaşında istisna durumlar hariç, baba olmak,çocuğun ruhsal dengesinin bozguna uğratılmasıdır.

YönetmenliğiniNadine Labaki’nin yaptığı “Kefernahum” filminde mahkeme salonunda“Neden anne babana dava açtın” sorusuna çocuk:“Beni dünyaya getirdikleri için” der. Bu cevap, anne ve babalarınkalplerine saplanan bir bıçak olmalı. Göçmen bir çocuk ve kentlerin yoksulköşeleri, bir insanlık dramı olarak sunulmuştur. Çocuklarına karşı sorumluluğunuyerine getiren aile dilini benimsemezsek, vicdanımız bizi rahat bırakmayacak.

Her şey susar, vicdansusmaz. Selamlar.