Acısıyla tatlısıyla hayat, bazen bir fotoğraf karesinesığmıyor değil mi dostlar? Oysa her gün bir yaprak kopardığımız kısacıkömrümüze ne çok şey sığdırıyoruz. Sanki ömrümüz hiç bitmeyecek gibi sayılı olannefeslerimizi, önümüzü arkamızı düşünmeden hovardaca harcıyoruz. Farkındamısınız? Kimyamızın değiştiği, değerlerimizin değersizleştiği hayat denen buyolculukta yine ‘ağlayanın ayıplandığı’bir zaman diliminden geçiyoruz. Oysa ağlamak da bizim için, gülmek de… Çamurdanyaratılmış biz dünyalılar için hayatı tezatlıklarda görmek ve farklı tonlardayaşamak bizim için en doğrusu değil mi? Hem insani bir durum olan ağlamak,neden ayıp olsun ki? Bu konuda Charles Dickens’e katılıyorum. “Gözyaşlarımızdan hiçbir zamanutanmamalıyız…’’
Peki, hiç düşündünüz mü acaba bizler neden ağlarız? Hem de doğar doğmaz ilk nefeste! Şeytan mı acıtıyor canımızı, yoksa müstakbel sıkıntılara düçar olacağımızı bildiğimiz dünya mı? Her zaman olduğu gibi bu konuda da Fahr-i Kâinat Efendimiz (sas) yetişiyor imdadımıza; “Âdem’in çocuklarından hiçbir çocuk yok ki, doğduğu an, şeytan ona dokunmuş olmasın. İşte doğarken ağlaması, şeytanın dokunmasından kaynaklanmaktadır. Meryem ve oğlu bundan müstesnadır.”
Eğer ki daha doğar doğmaz tabiplerden kıçınıza doğruyapıştırılan o muhteşem ‘yaşam şamarını’yemeyecekseniz ağlayacaksınız azizim! Bu işin öyle kaçarı falan da yok! Bilesinizki ciğerler bahane, yediğiniz o şamar şahane! Hele o erkek adam ağlamazmartavalı var ya! Geçelim ne olur, onu da bir kalemde! Neyse mevzuyu dağıtmayayım…Deyin hele dostlar? En son ne zaman şöyle bağıra bağıra, hüngür hüngür ağlayıpiçinizi boşalttınız? Hatırlamıyorsanız bilesiniz ki ziyandasınız. Ağlayındostlar ağlayın! Haftada en az bir kere, Allah’ın rızası için höyküre höyküreağlayın. Her insanın ağlamaya ihtiyacı vardır. Hem ağlamak, vücudun strestenkurtulma yöntemidir. İyi hissettirir size kendinizi, rahatlarsınız… Ne diyordu üstatCahit Zarifoğlu “Ağlamak ki zekâtıdırtüm anlatamadıklarımızın…’’
Evet, kıymetli dostlar; Ağlamak, esasen yaşamaktır. Rıza kapısında kalpleri eritmek ve Cenab-ı Allah’a sığınmaktır. Ağlamak, Rabbini bilip ona baş eğmektir. Ağlamak, acıların yontulmuş hali, göğsümüzün sızısı, ruhumuzun kanamasıdır. Ağlamak, darmaduman olup savrulurken ıslana ıslana, uslanmaktır. Ağlamak, bir tutam mutluluktur. Ferahlamak, arınmak ve rahatlamaktır. Çekilen acıların çığlığı, yaşanan sevinçlerin tercümanıdır. Ağlamak, kimi zaman zikir, kimi zaman bir duadır. Söyleyemediklerimizi gözyaşlarımıza söyletmektir. Bilesiniz ki gözlerin ağlaması da ruhun gülmesidir. Velhasıl ağlamak, nasip işidir, lütufdur, ihsandır.
İnancı ve ruh sağlığı yerinde olan her insan ağlar. Bazensebepsiz yere ağlar, bazen de gözlerine söz geçiremediği için… Onun için ağlamayızinhar bir şikâyet, bir isyan, bir başkaldırı olarak algılamayalım. Ağlarken Allah’ınrızasını gözetelim. Ve “Allah içinağlayan gözleri Allah-u Teâlâ cehennem ateşinde yakmayacaktır’’ diyebuyuran Efendimiz’in (sas) müjdesine muhatap olalım.
Ağlayalımki içimizde, yüzümüzde bir güzel temizlensin…
Selametle…