Takribi birkaç yıldır 6284’ün ve İstanbul Sözleşmesinin aile ve topluma vermiş olduğu zararı okuduk, yazdık ve anlatmaya çalıştık. Anlayanlar oldu, anlamak istemeyenler oldu lakin bugün hemen her çevrede sesli olarak dile getirilmeye başlandı. Cuma hutbelerinden tutun da belediyelerin kurumsal hesaplarından atılan tweetlere kadar ailenin önemi vurgulanmaya başlandı. İstanbul Sözleşmesinin arkasındaki faydalı detayı biz göremiyor olacağız ki hâlâ muhafazakâr olarak adlandırdığımız milletvekilleri bu sözleşmeyi topluma angaje etmeye çalışmaktadır. Geçtiğimiz yazılarımızda çokça bahsettik; İngiltere olsun, Hırvatistan olsun, Rusya olsun bu gibi aile yapısını temelden bozan sözleşmeleri iptal ettiler. Bizimkilerin vardır bir bildiği!.. diyor ve burayı geçip asıl meselemize gelelim…

Sahih olanı itibarsızlaştırmak için sistematik bir propaganda yapılıyor. Özellikle aile, cinsiyet, kimlik, aidiyet tehlike altında. Elit diye öne sürülen beyaz yakalılar marifetiyle azgınlık meşrulaştırılırken bunun yanında kadın hakları adı altında başka bir kimliksizleştirme politikası yürütülüyor. Karşı duranları da kadın düşmanı diye linç ettiren bir döngü kurulmuş. Hak diye dayatılan şey kadının kadınlığından erkeğinde erkekliğinden vazgeçmesinden başka bir şey değil. İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ü devamlı aileyi ve toplumu ifsad projeleri olarak değerlendirdik. Ve bu projeleri savunanlarda sözüm ona kadının yarınını düşündükleri için savunmakta olduklarını dile getirmektedirler. Çünkü biz annemizin, bacımızın, eşimizin iyiliklerini düşünmekten aciz insanlarız! Bu zamana kadar Türkiye bunların savunmasıyla aile yapısını koruyabildi! Enteresandır, TBMM’deki kadın-erkek eşitlik komisyonuna katılan kişi ve kurumların çoğu kadının kendi ayakları üzerinde durabileceğini savunan tipler olmasına rağmen süresiz nafaka taleplerinden geri adım atmamaktadırlar. Yine daldık derinlere asıl meselemizi unuttuk…

Birçok yazar, düşünür vs. bu gibi uygulamaların topluma vermiş olduğu zararı yazdı, anlattı. Lakin atlanılan önemli bir nokta var. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 ile birlikte artan kadın cinayetleri arasındaki bağı araştıran, yazan oldu mu hiç? Ben size bir istatistik vereyim. 2012 yılında çıkan 6284 Sayılı Kanun’dan önce kadın cinayetleri yılda 150 civarındayken şu anda 420 civarında. 6284 Sayılı Kanun’daki tedbirlerin ve İstanbul Sözleşmesinin sebep olduğu psikolojik etkiler kadınlar üzerinde olumsuz etki oluşturmaktadır. Her şey bir kenara bırakılmalı ve artan kadın cinayetleri üzerindeki psikolojik etkenler araştırılmalı. Kadın hakları savunucuları absürt gündem oluşturmak yerine, artan kadın cinayetlerine neyin sebep olduğunu ve bu cinayetlerin nasıl engelleneceği üzerine kafa yormalılar.