Aslında, tarihlere pek takılmam ben. Birileri gibi tarihlere, takvimlere aşırı anlamlar yükleyerek o güne, o günlere has kendimi hazırlamam.

Lakin 6 Ocak benim için yine de farklı bir anlam içerir. Bu tarih her yaklaşmaya başladığında kalbimde bir pırpırlanma olur, heyecanlanır, maziye dalarım. Peki, nemi 6 Ocak? Akif Abimizin vefat yıl dönümü. Akif Abi kim mi? Elbette ki şair, aksiyoner, entelektüel, dava adamı Mehmet Akif İNAN…

Onunla tanışmam taaa 1995’lere dayanır. Bizim camiada henüz daha, “Sendikacılık nedir?” sorusunun cevabını kimse bilmezken, bir avuç gönüldaşıyla çoktan yola çıkmış bir dava adamıydı o. Üye kaydı için ziyaret ettiğimiz okullarda, bizim camianın mensupları, “Sendika solcuların işi, ne işiniz var orada, vakıf, dernek işiyle uğraşın siz, bırakın bu işleri solcular yapsın” diye bizi dışladıklarında, en sert cevabı yine Akif Abi verir ve onları, o gür sesiyle susturur, sendikacılığı anlatırdı bir bir. Türk insanı onu, o ana kadar Cahit Zarifoğlu’nun, Yedi Güzel Adam isimli şiirinden tanımış, bir edebiyatçı, bir şair olarak bilmişti. Hatta Akif Abi Anadolu’nun her bir tarafında sendikal örgütlenmeye gittiğinde ilk başvurdukları kişiler, sanat, edebiyat ve entelektüel çevresinden tanıdıkları isimlerdi.

Başvurduğu o isimler Akif Abi’ye, “Ya Akif, sen bir edebiyatçı, bir düşünce insanısın. Aksiyon kim, sen kim? Bırak sendikal mücadeleyi başkaları yapsın. Sen mücadeleni şiirlerinle, denemelerinle, düşüncelerinle yap. Bu tür işler insanı sanattan soğutur.” demiş, sendika kurma teklifi reddetmişlerdi. Ama o asla edebiyattan soğuma pahasına(hiç de soğumadı bu arada, şiir ve deneme üretmeye tüm hızıyla devam eti) sendikal mücadeleyi hayatının sonuna kadar bırakmadı. İyi ki de bırakmadı. İyi ki de yolundan devam etti. Bugün ardından dua eden yüzlerce teşkilat, yüz binlerce insan var. İnsanlar onu hem iyi bir sendikacı, hem de iyi bir edebiyatçı olarak tanımakta.

Oldukça inançlı ve inançlarında da oldukça samimi idi.

O kadar ki, inancı o gür sesine öyle bir yansırdı ki, düşman korkar, dost ümitlenirdi kükreyişinde. Yıllar önce bir konferansında, Akif Abi’ye muhalif olan bir kişi eline mikrofon alarak ancak onun sesinin kuvvetine yaklaşabilmiş, ben de mutlu olmuştum, bu adam benim liderim diye.

28 Şubat’lı yıllardı. Şimdilerde, konuşunca mangalda kül bırakmayan pek çok ismin saklanacak yer aradığı, kimliğini gizlediği zamanlardı. Beni Ankara’ya çağırdı. Gittim. Hal hatır ve Sinop’taki durumları sorduktan sonra, “Sendikayı kuracaksın, al bu da görevlendirme yazın” deyiverince, içimi de, dışımı da ateşler basmıştı. “Aman abi, Batı Çalışma Gurubu yiyecek adam arıyor. Herkes kaçıyor, YARGITAY’da dosyam var, her an memurluktan atılabilirim. MGV kökenli olduğum için sisteme göre doğrudan suçluyum zaten, bir de sendikayı çıkartma başıma” desem de, aldırmadı. “Senden başka kimse yapamaz bunu, hadi hayırlı olsun.” deyip, çoktan yola düşürüvermişti bile beni.

İyi ki de öyle yaptı. İyi ki de emri vaki yaptı. Ve iyi ki de beni seçti. Sinop gibi bir yerde sendika kurduk arkadaşlarla. Akif Abi’nin inancı, azmi, şuuru güç kattı bize. Kısa zamanda pek çok üye yaptık. Bizim işimiz diğer sendikacılardan daha zordu. Onlar, ziyaret ettikleri okullarda hemen üye yaparken, biz zorlanırdık. Çünkü onlar sendikal mücadeleyi zaten benimsemişlerdi. Biz, arkadaşlara önce sendikal mücadeleyi anlatıyorduk, ardından üye yapmaya çalışıyorduk.

Böyle dava sahibi bir insandı Akif Abi. Çok darbe görmüş, çok insan tanımış, oldukça şuurlu bir insandı o. Yaşına, yorgunluğuna bakmaz, Anadolu’yu karış karış gezer, her bir teşkilata ruh üflemeye, heyecan vermeye koşardı. Ömrü bu manada yollarda geçmiş bir bilge insan desek, her halde tanım tam yerine oturur diye düşünüyorum.

O kadar çok anım var ki merhumla, hangi birini anlatsam, bilmiyorum. Burada Kültür Bakanlığı’na ve Memur-Sen’e çok iş düşüyor aslında. Hala hayatta pek çok Akif abi dostu, tanışığı var yaşayan. Bu isimlere Hakk’ın rahmetine kavuşmadan ulaşılsa ve anılar toplansa tek tek, ne güzel olur. Bu anılardan kitap/lar elde edilse, unutulmasa yaşanmışlıklar, genç nesillerin istifadesine sunulsa, harika olmaz mı? İmkân var, para var, insan var… Hepsi tamam, eksik olan sadece azim.

Hatta bir roman yarışması düzenlense Akif Abi ile ilgili, ardından birinci olan roman bir kampanya düzenlenerek gençlere okutulsa. Düşünceleri, fikri yapısı, davası, koşuşturmacası gençlere verilse, ne güzel olur, değil mi?

Akif Abi’nin mirasına sahip çıkmak, ancak böyle güzel projelerle olur diye düşünüyorum. En güzel proje de onu genç nesillere tanıtmak, düşünce dünyasını taze zihinlere aşılamakla olur herhalde.

Vefatının 17. yılında rahmet ve şükranla anıyorum abi seni. İyi ki vardın ve iyi ki yaşadın bu dünyada. Bıraktığın iz gönüldaşlarınca takip edilecektir, rahat uyu sen. İnan ki, kanaatimce sen bu dünyadaki görevini hakkıyla tamamladın…