15 Temmuz tarihi Anadolu ile göbek bağı olan tüm insanlar için bir milat oldu.
O gece; kalpleri Batı’nın başkentlerinde atan kimileri için kahredici ve kulakları sağır edercesine çıldırtıcı bir çığlık gibiydi, Anadolu’yu su ve ekmek gibi aziz bilen kimileri için de üzerindeki ölü toprağını yararak meydan yerine çıkan, kendisine biçilen kefeni parçalayıp atan, yeni bir doğuşu, yeni bir dirilişi müjdeleyen bir kardelen çiçeği gibi…
Bir Malazgirt gibi, bir İstanbul’un Fethi gibi, bir Çanakkale gibi göbeği Anadolu’dan kesilmiş, Anadolu’nun emzirdiği Ümmet’in çocuklarına yeni bir umut, yeni bir bahar müjdelendi o gece…
Bugünkü namıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde, üzerine kurşun yağarken yerinden milim kımıldamadan dimdik duran çocuklar müjdeledi baharı…
‘Öleceksek adam gibi öleceğiz’ diye haykıran, hem gönül fezasında hem toprakta sürünme ezasındaki erler suladı, kanlarıyla vatan toprağını…
Namazda arka saf hizasındaki yiğitler, koştu önce bayrağı alıp...
Hilalin yıldızlarına uzanıp tesbih tesbih çektiler şehadeti…
Ne cennet tasası taşıyorlardı, ne cehennem; sadece Allah'ın (c.c) rızasındaydılar.
Tertemiz alnından vurulan Halil İbrahim Yıldırım, daha 15 yaşındaydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla fırladığında sokağa. Mahir Ayabak 17 yaşında yürüdü şehadete. 16’sındaydı Engin Tilbaç da Abdullah Tayyip Olçok gibi; milletin tankını milletin üstüne süren şeref yoksunu hainler ezdi onu.. 18’inde büründü kefene Rüstem Resul Perçin… Askere gitmeye hazırlanan 20 yaşındaki Ömer Takdemir, şerefli üniformayı kirleten şerefsizlere, vatan için nasıl asker olunacağını gösterdi gecenin karanlığında… Anasız, babasız büyüyen, nenesini 15 yaşındaki kardeşine emanet edip Kahraman Kazan’da şehadete yürüyen Samet, Can verdi Türk’ün bayrağına, vatanına…
İşte tam da bu yüzden Elif Kuşağı dedik; onlara…
15 Temmuz gecesi kulağında küpesiyle, başında yemenisi, takkesiyle, arkadan bağladığı uzun saçıyla, ayağında şalvarıyla, ağzında sigarası kolunda dövmesiyle, meydan yerine çıkıp üzerindeki külleri üfleyerek yüreğindeki koru yeniden tutuşturan kuşağa…
Elinde bastonuyla arzı titreterek yürüyen bedeni ihtiyar gibi görünse de yüreğinden delikanlı kıvılcımlar saçarak Allah-ü Ekber nidasıyla yeni bir çağın kapısını aralayan kuşağa…
Türkiye’yi can pahası kan pahası üfledikleri ruhla yeniden diriltti, 15 Temmuz Destanı’nı yazan er oğlu erler, er kızı erler.. Bu toprağın, bu ülkenin yeniden dirilişinin adını 15 Temmuz koydular, bu vatanın kulağına okudukları şehadet selâlarıyla..
15 Temmuz, bu millete esaret elbisesi biçenlerin boylarının ölçüsünü aldığı günün adı oldu.
15 Temmuz; yalanın, iftiranın, kahpeliğin, kalleşliğin, millete kurşun sıkılırken o milletin vekili sıfatıyla ihanet şebekesine ortak olmanın, fare deliklerine saklanmanın, Anadolu düşmanlarına uşaklık etmenin yerle yeksan edildiği günün adı oldu.
15 Temmuz; Şehitler Tepesi’nin boş olmadığını yedi düvele göstermenin adı oldu. Ruhlarınız şad olsun yiğitler… Ruhun şad olsun Mustafa, güzel Mustafa, güler yüzlü Mustafa, ruhun Şad olsun Halil, ruhun şad olsun Erol ağabey, ruhun şad olsun İlhan Hocam…
Ruhunuz şad olsun isimleri kalplere nakşedilen 251 vatan evladı…
Siz, bu aziz milletle birlikte, bu aziz milletin evlatları olarak ezanı susturmadınız, bayrağı indirtmediniz, bir avuç satılmış hainin işgaline izin vermediniz.
Bu toprağın çocukları Ömer Halisdemir ismiyle yaşamaya devam ettikçe, bu aziz hatıranızı muhafaza etmeye devam edecek.
Andolsun ki, canlarımız bedenlerimizde durdukça emanetinize sahip çıkacağız!