Kaldığın yerden devam sayın hocam. Yıllar önce bin bir emekle kurmaya çalıştığınız bahçe, korumak şöyle dursun bir sam yeli esti ve tarumar oldu.
Eğer 2006 yılında gitmeseydiniz, ektiğiniz fidanlar boy verecek, meyveye duracaktı. Açtığınız çığırda ne yürüyenler olacaktı. O kadar emek heba oldu. Unutuldu.
Bir ev düşünü ki aile bireyleri birbiri ile kavgalı ve davalık. Bu evde huzurdan, mutluluktan, başarıdan nasıl söz edilebilir. Mutluğun yeri huzursuzluk aldı. Sevginin yerini nefret. Böyle eve rahmet bile gelmez, bela yağar, bela fışkırır.
Bakanlığımızda biz çalışanlarının eviydi. Farklı bir bağımız ve bağlılığımız vardı. Herkes işin bir ucundan tutar kaldırmaya çalışırdı. Huzur vardı. Ayaklarımız işe koşarak giderdi. Bir kural vardı. Bir sistem vardı. Ne olduysa oldu. Paramparça olduk. Öğretmen odalarımız bu sendikalı, şu sendikalı diye bozuldu, cepheleşti. Duvardaki çatlak büyüdü, kocaman oldu. Bakanlığımız kendi personeli ile mahkemelik oldu, davalık oldu. Hayal kırıklıkları büyüdü, kocaman oldu. Yaklaşık olarak açılan dava 68.000 civarında oldu. Her on dört kişiden bir davalık. Huzursuzluk diz boyu. Güven duygumuzu paramparça…
Yapılan acemice uygulamalar, alandan uzak alınan kararlardan sonra görev aşk ve şevkimiz kırıldı. Ayaklarımız ve gönlümüz işe gitmez oldu. Kahvehaneler ve öğretmenevleri okey, kağıt oynayan öğretmenlerle dolu hale geldi. Bir öğretmenin vaktini nasıl boş ve lüzumsuz işlerle meşgul eder diye yıllarca kızdık durduk. Ama şu soruyu hiçbir zaman sorma cesaretini kendimizde bul/a/madık,”öğretmenler neden kendilerini geliştirmek yerine, aktif ve etken olmak dururken neden kıyıya köşeye çekilme eğiliminde bulunuyor.?” Yani neden kendisini geliştirmekten uzak!
Bu sorunun yanıtı çok basit. Milli Eğitim camiamızda bilginin, üretmenin, çalışmanın bir karşılığı var mı? Tabii ki yok. Çalışanla çalışmayan, öğrenenle öğrenmeyen aynı kefede değerlendirilince bıkan ve kahreden bir öğretmen grubu kendisini yenilemenin dışında tutuyor ve çalışma ve üretme çabasının yerini ümitsizlik, verimsizlik, kalitesizlik dolduruyor.
Okumanın, bilmenin, diplomanın hiçbir önemi olmayınca, torpil ve adamı olma, sendikalı olma, bizden olsun da çamurdan olsun hesabı, liyakatında bilgininde, üretmeninde önüne geçiyor. Kendini geliştirme yerine siyasilerin peşinde koşmaya itiyor, ilimde kalıyor, öğrencide kalıyor, okulda kalıyor…
Öğretmen nasıl aktif hale getirilir?
İlk önce bir sisteminiz olacak. Bir stratejiniz olacak ve yarınları bu günden kurgulayan bir ilmi ferasetiniz olacak. Öğretmen kariyer basamakları en ince ayrıntılarına göre düşünülüp hayata geçireceksiniz. Kurulan bu sitem hiçbir şekilde dışarıdan müdahaleyi kabul etmeyecek. Kendi içinde kendi dinamiklerine göre yol alacak.
Her öğretmen bu sisteme girdikten sonra en az beş yıl bir öğretmenlik yapmalı. Bu süreyi mutlaka doldurmalı. İdari kadroya geçmek isteyenlere ise alan bilgisi ölçecek bir sınavla müdür yardımcılığına alınmalı. Okullar öğrenci sayıları ve yoğunluklarına göre A,B,C gibi kategoriler ayrılmalı ve her kategorideki okul idarecisinin puanı farklı olmalı ve objektif kıstaslara göre denetimi ve performansı ölçülmeli.
Müdür yardımcısı olan ve en az üç yılı bu işi fiili olarak yapan okul müdürlüklerine çok iyi hazırlanmış ve çalışanın her yönünü ölçen Ek 2’lerle alacağı puana göre okulların müdürlüklerine şeffaf olarak atanmalı. Okul müdürlüğünü en az beş yıl yapanlar yaptıkları çalışma iş performansları dikkate alınarak Ek 2’ lerine bakılarak şube müdürlüklerine veya denetim teftiş bölümüne alınmalı. Bu bölüme alınan insanlar Milli Eğitim akademisinde veya anlaşma sağlanan bir üniversitenin açık öğretim sistemi ile bir alanda ihtisas yapması sağlanmalı. Bu ihtisas bitmeden ataması yapılmamalı.
Bu alanda en az beş yıl çalışan il müdür yardımcılıklarına Ek 2deki başarısına çalışmalarına göre atanmalı, belli bir süreyi tamamlayanlar il müdürlüklerine ve oradan da bakanlık birimlerine geçecek şekilde bir düzenleme yapılmalı. İdareci kariyer basamakları buna göre yeniden dizayn edilmeli.
Yönetici kadrosuna geçmek istemeyen öğretmenler ise belirledikleri bir alanda ya Milli Eğitim akademisinde, bu mümkün değilse anlaşılan bir üniversite ile yüksek lisansına, oradan da doktora yapabileceği bir sisteme alınmalı ve bu arkadaşlar milli eğitim camiasının içinde yer almalı başka alanlara gitmesini önleyecek her türlü tedbirler alınmalı.
Maaş ve özlük hakları da buna göre diazyn edilmeli. Likayakat ön plan çıkarılmalı. İşte o zaman öğretmeni okey masasında değil, kütüphanelerde araştırma yaparken görürsünüz. Kurumlara atananlar niye atandığını, atanamayanlar da niye atanamadığını bildiği sürece huzur olur, verim olur, kalite olur. Başarı olur.