Yüzyılın en sıcak temmuzunda

Tarih bu ihaneti yazmaya utandı,

Önce uykuya yeni yatmış kuşlar korkuttu

Çelik kanatlı gulyabaniler.

Ve gökyüzü yarasaların hava sahası oldu.

Karanlıktan alev topları, püskürttüler yere.

Ve bir an sessizlik, korkarak bakan gözler,

Ateşi tutanların elleri,

Ateşe koşanların mumdan kanatları yandı.

248 Simurg güneşe doğru sürdüler atlarını.

Ve o güzel insanlar o güzel diyardan hala dönmedi.

Sonra o sessizliği mütevekkil salalar yırttı.

Ve şaşkın bakışlar bıçak gibi keskin gözlere

Ve granitten kesilmiş iradeye döndü;

‘Minareler süngümüz, kubbeler miğfer,

Bir ilahi ordu ki müminler asker…’

Yüzyılın en sıcak temmuzunda

Dünya yekvücut bir halkın destanına şahit oldu.

Ama artık destan yazacak temiz dünya yoktu.

Yoktu bir haklıya hakkını teslim edecek düzen.

Kılıçlar yüz yıldır paslı ve atlar yüzyıldır koşumsuzdu.

Ve güneş yüzyılın en sıcak temmuzunda

İhanetin üzerine doğacak kadar soğuk…

Susuz çöllerdeki teyemmüm gibi

Ve bu kirli okyanusu temizleyecekmiş gibi

Aktı dereler boyu insan selleri meydan denizine

Ellerinde yıldızsız geceye rengini veren nazlı hilal,

Dillerinde ölümsüzlüğün en kadim iksiri;

Zamanın başından bugüne var olan iman.

Yüzyılın en sıcak temmuzunda kaleler ihanete duvar

Ve duvarlar bir milletin kurtuluşu için kale oldu.

Köprüler zalim ellerin tuttuğu tetiklere şahit,

Ve köprüler o ölümsüz şehitlere sırat oldu.

Yüzyılın en sıcak Temmuz On Beş’inde tarih

O karanlık, kapkara yüzlere bakmaya utandı.