Yazılarımda isim zikretmeyi pek sevmem.

Fakat bu mevzu için şart oldu!

Cüneyt Özdemir, evet bildiğiniz siyaset haberleri aktaran Youtube fenomeni kendisi.

Geçtiğimiz gün paylaşımında; “medya düzeni” ve Cumhurbaşkanlığı iletişim ekibini eleştirdi. Ayrıca “gerçek gazeteciler”in Cumhurbaşkanlığı uçağına alınmadığını ima etti. (Tabi alt metinde kendisini işaret ediyor.)

Tüm bu eleştirileri ise bir Türk gazetecinin yazısının Washington Post gazetesinde yayınlanmasına bağladı. Neden bu kişi veya kendisi, Cumhurbaşkanlığı iletişim ekibi tarafından muhatap alınmıyormuş!

Pardon ama “kimsiniz siz”, diye sorarlar.

KİM BUNLAR?

Bu soruyu cevaplamadan önce meslekte bayrağı teslim edeceğimiz gençlere anlattığım bir ilkenin altını çizmek isterim.

Gazetecinin ideolojisi olabilir, zaman zaman yanlışlar yapabilir, savrulmalar yaşayabilir. Tüm bunlar hatadır. Fakat affedilemeyecek iki unsur var. Birincisi; gazetecinin darbeye çanak tutması, darbenin aparatı olarak kullanılması ve darbesever olması. İkincisi ise; gazetecinin teröre yataklık yapması, terörün kalemi-sözcüsü olması affedilemez. Gazeteci, bu iki durumda da kendini kullandırmaması gerekir. Gazeteci, bu faaliyetleri gönüllü olarak yapıyorsa zaten gazeteci değildir, beşinci kol faaliyetinin unsuru olarak görevdedir.

GAZETECİLİK SİCİLİNİ NASIL BİLİRDİNİZ?

Özdemir, Mehmet Ali Birand ile çalışmaktan övünç duyduğunu ifade eder. Peki, gazetecilikte Birand’ın sicilini nasıl bilirsiniz?

Birand adını duyunca şahsen ben, aklen ve ruhen 28 Şubat’a gidiyorum.

28 Şubat, malum medyanın kurgu haberleri üzerinden gerçekleşmiş ve başarıya ulaşmış postmodern bir darbedir. O süreçte ‘haber’ dendiğinde üç isim öne çıkıyordu. Tüm kışkırtmaların çıkış noktası olarak Reha Muhtar, yardımcı rolde Uğur Dündar ve darbeye giden yolda taşlar tek tek döşenirken süreçte sessiz kalan Birand. Bu tabiri, bizzat kendisi itirafında ifade ediyor ve “Yatacak yerimiz yok” diyordu.

Gelelim çırağına…

Onun da sicilinde unutulmayan hassas bir gazetecilik faaliyeti var.

Özdemir’in Gezi sürecinde ‘kırmızı fularlı kız’ olarak tanınan ve PKK’ya üye olan sözde göstericiyle röportajı hala hafızalarda.

Ne demek istediğim gayet net sanırım.

MEDYA ARTIK ÇOK SESLİ

Özdemirgillerin bir söylemi vardır; “Medya eskisi gibi değil, medya tekelleşti.”

Yüz seksen derece tersini savunuyorum.

Radyo-TV’de doksanlı yıllara kadar kamu yayıncılığı, doksanlardan sonra da sol-seküler yayınların baskın olduğunu görüyoruz.

Abdülhamid Han’dan Adnan Menderes’e ve Necmettin Erbakan’a kadar bu liderlerin kendilerini anlatacağı ve geniş kitlelere ulaşacak bir basın-medyası olmadığı için darbelerle “hal edildi”ler.

Sesli ve görüntülü medyanın çeşitlenmesi, muhafazakarların bu işlerde tecrübe kazanması ve sermaye desteği arayışlarının sonuç bulması iki binli yıllarla birlikte netice elde etmeye başladı. Kim ne derse desin; AK Parti iktidarıyla birlikte toplumun her kesiminin sesini duyurabileceği medya mecraları oluştu. Türkünden Kürdüne, Lazına, Çerkezine kadar bu böyledir.

“Yeni Medya Düzeni” diyerek başlık atanların karın ağrısı başkadır.

Medyanın çeşitlenmesi sürecinde; beşinci kol faaliyeti yapan sözde gazeteciler, devletin sırrını ifşa ederek mesleğini satanlar, ülkesini yurt dışına şikayet eden kalemi kiralıklar artık kendilerine ulusal kanallarda yer bulamamaktadırlar. İşte bu doğru.

Doğru olan da bu!

Olması gereken de… Çok şükür ülkemiz iyi yolda. Ülke menfaatini koruma, devlet güvenlik meselelerini gazetelere meze yapmama konusunda Avrupa standartlarını yakaladığımızı düşünüyorum.

BATI MEDYASINDA YER ALMAK!

Özdemir’in bahsettiği, ABD’deki gazeteye yazı yazan gazetecinin familyasını tahmin edersiniz. Eğer ülkenizi şikayet etmek istiyorsanız, karalama kampanyasına destek vermek istiyorsanız, bu yabancı gazetelerde yazı yayınlatmak çok çok kolay. Bu övülecek bir durum değil bilakis utanç kaynağıdır.

Devlet sırrını ifşa edenlerin yurt dışında saraylarda ağırlandığını çok iyi biliyoruz.

Batı medyasının ne denli subjektif olduğu ortada.

Güncel bir örnek; Alman devlet televizyonu ZDF, terör örgütü PKK’nın propagandasını yaptı yine. Geçtiğimiz gün terörist elbisesi giydirilmiş bir merkezin tanıtımı yapıldı ve Türkiye işgalci olarak anlatıldı.

Bu ayak oyunlarını çok iyi biliyoruz.

Erdoğan nefreti üzerine kurulu ‘Batılı medya düzeni’ne katkı sağlamaya devam edin siz!

GEÇİNİZ

Özdemir anlaşıldığı üzere hırslı bir tip.

“Uçağa illa ki bineceğim” diyor ?

Taktik olarak önce AK Parti politikalarının bazılarını överek, mesela sağlık sektörünün başarısı gibi, bir göz kırptı anlaşılan. Fakat istediği sonucu alamamış olmalı ki bu defa da açıktan, “bakın biz ne kadar değerliyiz”, “ama bizi neden muhatap almıyorsunuz ki” diyerek mesaj verdi.

Bu kısmı yorumsuz bırakıyorum.

Geçiniz.