Korona vakasının Türkiye’de görülmemiş olmasından büyük üzüntü, düzeltiyorum, büyük bir öfke duyan ‘şapşiklerimiz’ var bizim.
Memleketi terörize edebilmenin bir fırsatını daha kaçırıyor olmanın öfkesiyle sosyal medyada, ‘şu hastanede Korona virüs vakası var ama gizleniyor, bu şehrimizde görüldü ama saklanıyor, havaalanında ortaya çıktı, sınırlarda kol geziyor velakin duyurulmuyor’ yaza yaza, ‘bir şeyi kırık kere söylersek gerçek olur’ temennisinden medet umuyorlar.
Onlara bir kötü haberim var benim;
Dünyanın 26 ülkesi, Türkiye’nin başarıyla yürüttüğü Korona virüsüyle mücadelede Sağlık Bakanlığından bilgi ve tecrübe paylaşımı talebinde bulundu.
Ne üzücü…
Kahroldunuz değil mi?
Sağlık Bakanlığının başarılı çalışma ve gayretleriyle dünya genelinde 3 bin 500 kişinin hayatını kaybettiği Korona virüsüyle mücadelede Türkiye örnek gösteriliyor.
Bundan daha kötü haber olabilir mi?
Bu da olmadı…
Yeni provakosyonlar, yeni terörize yöntemler, yeni yeni düşmanlık, kin ve nefret tohumları bulmanız gerekecek.
İdlib’te şehit olan askerlerimizin sayısını, ’35 çok az. O ne ki, 80 şehidimiz var, hayır 100 şehidimiz var, olmadı 113, o da değil 165 şehidimiz var’ diye sayıyı fazla gösterip şehitlerimizin üzerinden memleketi yakıp yıkma hevesleri ve cesaretleri, sosyal medyanın fişi çekilerek kırılmamış olsaydı kim bilir neler neler yapacaktı?
Akıllarından neler geçiyordu?
Bir Gezi Parkı eylemleri heyecanıyla fırsat kolluyorlar.
Küçük bir yanlıştan, ufak bir eksikten veyahut dikkat edilmemiş bir ihmalden beslenip büyümenin, memleketi ateşe vermenin hayallerini kuruyorlar.
Bu fırsatçıların kökü, kaynağı dışarıda olsa da, ‘Yansın Türkiye, yıkılsın Ankara, kahrolsun Erdoğan’ diye haykıran içimizde paralı, parasız veyahut gönüllü askerleri var.
“CHP, HDP, FETÖ” şeytan üçgeninde tezgâhlanan bir oyunun piyonu olduklarının farkında olanı var, olmayanı var.
Hain bunlar…
Düpedüz hain…
Bir ‘İstiklal Mahkemeleri’ kurup, bir ‘İhaneti Vataniye Kanunu’ çıkarıp Taksim Meydanında sallandıracaksın bunları…
Bakalım bir daha yapabiliyorlar mı?
Bunlardan iki tanesini, iki Sözcü yazarını bir televizyon ekranında gördüm kanal kanal dolaşırken.
Vatana, millete ve özellikle Cumhurbaşkanına İçlerinde kini bol bol kustuktan sonra ağlamaya başladılar.
Bu sığınmacılar Yunan sınırına nasıl gönderiliyormuş.
Aylan Bebek’e o kadar ağlayıp gözyaşı döktükten sonra yeni bir Aylan Bebek faciasına nasıl davetiye çıkartılıyormuş.
Hâlbuki Türkiye’deki sığınmacılardan, Türkiye’nin mülteci politikasından en fazla nefret eden bunlardı daha düne kadar.
Yunanlı solcular, Atina’da sınırların göçmenlere açılması için yürüyüş yapıyorlar şuanda.
“Birlikte yaşayabiliriz. Sömürü, savaş, milliyetçilik ve ırkçılığa karşı birlikte savaşabiliriz” yazılı pankartlar taşıyorlar.
Birkaçı müstesna bizim solcularımız ise önce, “Suriyelilerin ne işleri var ülkemizde”, şimdi ise “Mültecileri neden gönderiyorsunuz” diyorlar.
Nerede hassasiyet, nerede tutarlılık ve nerede komünist duyarlılık…
Yine bir kaçı müstesna bunların en iyi yapabildikleri şey nasyonal sosyalistlerle birlik olup ‘Yansın Türkiye, yıkılsın Ankara, kahrolsun Erdoğan’ diye haykırmak…
Ah, ah…
Allah akıl, fikir versin…