Sahi…

Yalnızlık kader mi, keder mi sizce?

Kaderden çok kedere yakışır yalnızlık. Çünkü kader insanı asla yalnız bırakmaz.

İnsanı yalnız bırakan kendisi veya çevresindeki diğer insanlardır.

Derdi elemi böldürmeyen ya da böldürecek kimse bulamayan insan yalnızdır mesela.

Bu bir tercihtir kimi zaman… Kim zaman ise asla tercih edilemediği halde bize kadermiş gibi gelen bir elem yumağı.

Yeryüzünde yaşanan insanlık acılarına bakıp da “Bu insanların kaderi de ne zormuş be kardeşim…” demenin arka planındaki yanılgıyı buraya kadar anlatmış olduk sanırım.

O insanların hiçbiri yaşadığı yalnızlığı ve acıyı tercih etmedi. Sadece diğer insanların bir kısmı onlara zulmettiği için ve geriye kalan kısımı düştükleri çukurdan çıkarmak için onlara el uzatmadığından dolayı yaşadılar yaşamakta oldukları onca can yakan trajediyi.

Bu bir rahmani sınav sadece. Kim kimin eliyle dara düşecek, kim kime yardım edecek veya etmeyecek, hülâsa iyilerle kötüleri bir bir ortaya dökecek bir sınav…

Bu hem yanı başımızdaki komşumuzla yaşadığımız hayat için geçerli hem de yer taban gök tavan dediğimiz dünyanın her neresinde olursa olsun yaşadığı acı yüreğimize ilişen mü’min kardeşimizle veyahut Müslüman olsun olmasın diğer insanlarla kurduğumuz bağ için geçerli…

Buradan baktığımızda en önce yaşadığımız hayatı ve sonrasında yeryüzünde yaşayan rengi, dili, dini ve ırkı bizlerden farklı insanlarla kurduğumuz insani bağları sorgulamanın bizlere katacağı çok şey var.

Çünkü modern dünyanın eğlence saraylarıyla kuşatılmış bir hayat yaşarken kaybettiğimiz mesûliyet duygusu bizi önce kendimize yabancılaştırıyor. Sonra nerede hükümranlığını kurarsa kursun bütün acılara kör, sağır ve dilsiz kesilmeye başlıyoruz hep birlikte.

Evet “hep birlikte”… Burası çok önemli… Uyuşurken en güzel şekilde “birlik” olabiliyoruz. Gündelik hayatın hemen her mekânına ve anına kapitalizmin şırınga ettiği eğlence şarabını içerken “hep birlikte” kendimizden geçebiliyoruz “modern” hayatın kılcal damarlarında dolaşan her bir fert olarak…

Fakat iş uyanmaya geldiğinde ve uyanıp acıyla yüzleşmek gerektiğinde o birlikteliği hiçbir zaman yanımızda yöremizde göremiyoruz. Eğlencenin emzirdiği ve kendine yabancılaşan son yüzyılın “bilge” insanları bir türlü aynı düzeyde el ele veremiyor kötülük karşısında. Sanki bütün bu ağları yıkarak insanlık adına ak yüzleriyle el ele veren insanların yaptıkları teker teker hepimizi bir yükten kurtarıyor…

Evet, çoğumuz insani ödevleri bir “yük” olarak görüyor belki de. Tabi bir de bu meseleyi “yük” olarak görecek kadar dahi kalbindeki merhamet ve şefkat duygusunu yitirmiş şekilde bencil ve megaloman bir hayatın baş aktörüne dönüşenler var. Onları da unutmamak gerekiyor…