Zaman hızla geçiyor, hiçbir şey olduğu gibi kalmıyor. Her şeyde bir değişim, dönüşüm var. Bu değişimlerde ise genelde gelişim yok. Yani olumludan ziyade olumsuz değişim söz konusu.
Eskiye göre baktığımız zaman göreceli bir varlık, zenginlik söz konusu; eskiden yok olan birçok şey artık var ama maalesef ki göreceli bir zenginlik, varlık artışı söz konusuyken var olanları, bazı zenginliklerimizi, değerlerimizi ise hızla yok ediyoruz.
Paramız, malımız, mülkümüz çok; kanaatimiz yok.
Krallar gibi yaşıyoruz, lüks ve şatafatımız çok; huzurumuz ve mutluluğumuz yok.
Her şeyi alacak kadar servetimiz var, fakir fukarayı gözetecek hassasiyetimiz yok.
Söze gelince hepimiz çok cömerdiz, atınca mangalda kül bırakmayız, cimrilikten bizde eser yok; yatlarımızın, katlarımızın, altınlarımızın, bankadaki paramızın hesabını bilmeyiz ama bir ihtiyaç sahibine verecek üç kuruşumuz yok.
Sosyal medyada çok sosyaliz, arkadaşımız çok; gerçek hayatta iletişim özürlüyüz, derdimizi anlatacak kimsemiz yok.
Dışarıda, sosyal medyada nezaket, zarafet çok; evde, aile içindeyken kabalıktan, anlayışsızlıktan gayrısı yok.
Dışarıdan bakınca hepimiz iyilik meleğiyiz, iyilikten başka düşüncemiz yok; iş icraata geldiğinde merhametten nasibimiz yok.
Lafa gelince hepimiz çok çalışkanız, üretkeniz, on parmağımızda on marifet, bizde hüner çok; gerçek hayatta ise çalışmadan kazanma, üretmeden tüketme derdindeyiz; iş yapmaya dair hiçbir isteğimiz yok.
Yolsuzluklara karşıyız, haksızlık yapanın karşısındayız, doğruluk ve dürüstlükte üstümüze yok; fırsatını bulunca deveyi amuduyla götürürüz, her işimizde torpil peşinde koşarız, hak ve hukuktan haberimiz yok.
Hepimiz aşk adamıyız, aşk kadınıyız; basit, süfli duygulara bizde yer yok; ulvi duyguların hepsi bizde mevcut ama fırsatını bulunca hayvanlar gibi nefsimizin peşinden koşarız, inandığımız gibi yaşamak diye bir kaygımız yok.
Namussuzluk yapanları, yolsuzluk yapanları, kötülük peşinde koşanları kınamakta üstümüze yok; ama yaşadıklarımıza bakınca iyilik az, kötülük çok; dürüst insan az, sahtekâr çok…
Hepimiz iyi anne ve babayız, çocuklarımız için yapamayacağımız fedakârlık yok; anne, babalarımıza, dede ve ninelerimize karşı çok merhametliyiz, bizden iyi evlat yok; onlara beslediğimiz sevgi tarifsiz ve çok ama çocuklarımızı kreşler, bakıcılar yetiştirir; aile büyüklerimizi evimizde huzur bulamadıkları için huzurevlerine yerleştiririz.
Hepimiz yerli ve millîyiz, bizden daha vatanseveri yok, bu millet ve devlet için yapacağımız hizmet çok; ama yerlisi varken yabancı markalara parayı gömeriz, kriz varken bankalara koşup tüm paramızı dövize yatırırız, üç kuruş zarar edeceğimizi bilsek zarar görmemek için devleti bile satarız.
Daha yazacak çok şey var ama maalesef ki yerimiz yok. Çok karamsar bir yazı olduğunu düşünenler olabilir ama maalesef ki genel çerçeve bu minvalde.
Son aylarda yaşadığımız sıkıntılarda, krizde gördük ki yükü çekenlerimiz, genellikle belli bir kesim… Çok önemli bir kesimin ise tuzu kuru ve hep başaklarının elini taşın altına koymasını, hep başkalarının risk almasını, hep başkalarının fedakârlık yapmasını bekliyorlar.
Çözüm nedir diyebilirsiniz!.. Çözüm; inançlı nesiller yetiştirerek inandığı gibi yaşayan bir millet olmamız ve insan kalitemizi artırmamızdır!..
Selam ve dua ile!..