Allah (cc) insanı yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmış, yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan bütün nimetleri de onun emrine vermiştir. Ruhumuzun mayasında bol miktarda var olan ‘’Sevgi’’ nimeti de işte bu nimetlerden biridir. Sevgi, esasen‘insanlıktır ve varlık’ sırrıdır. Kâinatın ‘hayatı ve ruhu’ dur. İnsanda sevgi ve saygının olduğu yer kalbi, yani gönlüdür. Her ne kadar insan, sevgiden, merhametten yana olsa da diğer bir yandan da ‘öfke ve üzüntüye’ de eğilimli bir varlıktır. En ufak bir şeyde hemen celallenip, alınıp küsebilir. Bunu yaparken de karşısındakini incitip, kırıp dökebilir. Bir gönlü kırmak için bir tek kötü söz yeter. Lakin o gönlü kazanmak ve tekrar onarmak için belki yıllar gerekebilir. Ne demişti Hz. Mevlana; “Gönül bir pınardır, çeşmesi var tası yok! Yıkma kimsenin kalbini, yapacak ustası yok!”

İnsan yaşadıkları şeylerden mutlaka bir şekilde etkilenir. Üzüldüklerinden ise çok daha fazla etkilenir. Duyduğu, gördüğü ve konuştuğu şeyler kalbi üzerinde mutlaka olumlu ya da olumsuz bir etki bırakır. Esasen ‘Üz’ kökünden gelen üzmek ‘’kesmek, koparmak’’ anlamına gelir. Yani birini her üzdüğünüzde ‘bilesiniz ki ondan bir parçayı koparmış’ olursunuz. Üzmek kadar ‘üzülmek’ konusu da çok mühimdir. Üzüntü ile kalp menfezinden süzülen şeyler, kalbe sıkıntı olarak yansır. Bedenin merkezi olan kalp, dış dünyadan aldığı bu olumsuz hâdiseleri bedene üzüntü olarak yansıtır. İşte o vakit ‘keder, dert, tasa, stres ve bunalmalar’ başlar. Yaratılışımız gereği insani bir duygu olarak elbette bazı şeylere, üzülecek ve kederleneceğiz. Lakin gereğinden fazla da yok yere hüznümüzü arttırıp bu durumu zinhar abartmayacağız. Zaten, Allahın rızasını gözetmeksizin eğer sadece bu dünya için yaşıyorsak, emin olun ‘üzülmek ve mutsuz’ olmak için binlerce sebep bulabiliriz. Kadere ve Allah’ın sonsuz adaletine inanan bir insan, abartılı bir şekilde asla üzülmez, hüzne ve üzüntüye teslim olmaz. Bilir ki, üzüldüğü şeyleri yaratan da Cenab-ı Allah’tır.

Kıymetli dostlar hüzünlü ve üzgün insan, hayattan kovulmuş şeytanın bilesiniz ki en sevdiği insandır. Türbülansa girmiş kederli insan, Şeytan’ın ele geçirebileceği en kolay lokmadır. Şeytan, vesvese ve kışkırtmaları ile her fırsatta insanları üzerek ‘ümitsiz, savunmasız ve zayıf bırakmak’ ister. Oysa ‘’Allah, bizimle beraberdir. Ve bütün hüzünlerin ilacı esasen bunun farkında olmaktır.’’ Kullarına şah damarlarından daha yakın olmasına rağmen, Hak ve Hakikat yolcusu olan bir insanın, bu hakikatten gafil olması bilesiniz ki en büyük kayıptır. Başka lafa da hacet yoktur!  Allah, üzüntüyü sevince, stresi inşiraha, gam ve tasayı nimete çevirmeye muktedir olandır. O’nun dilemesi ve gücü karşısında O’na direnecek, O’nu aciz bırakacak hiç ama hiçbir şey yoktur.

Yeter ki bizler ahitleştiğimiz gibi O’na layıkıyla kul olalım…

Selametle…