Müzik, insanlık tarihi kadar eski bir sanat dalıdır. İnsanlar, duygularını ifade etmek, eğlenmek, ruhunu dinlendirmek vb. için müzikten faydalanmış ve müziğe sığınmıştır.
İnsanın dinlediği ve dinlemek istediği müzik de ruh durumuna ve içinde bulunduğu şartlara göre değişiklik gösterir. Sevinçliyseniz genelde hareketli müzikler dinlersiniz, yorgunsanız dinlendirici hafif müzikleri tercih edersiniz, üzgünseniz acınızı bastıracak müziklere sığınırsınız.
Yetiştiğiniz kültür, içinde bulunduğunuz çevre, yaşınız vb. müzik zevkiniz konusunda belirleyici olur.
Müzik çeşitli hastalıkların tedavisinde de kullanılmış ve hâlâ kullanılmaya devam etmektedir. Mesela ney sesini işitip de ruhu dinginliğe ulaşmayan yok gibidir. Türk bilginlerinden Farabi tarafından icat edildiği de söylen Kanun sesi insanın ruhunu dinlendirir ve âdeta terapi görevi görür.
Türkülerimizin icra edilmesinde vazgeçilmezimiz olan telli çalgılardan bağlamanın ise yerini doldurabilecek başka bir müzik aleti yoktur. Bağlamanın atası, Türklerin çok eski bir çalgısı olan kopuzdur. Kopuz, bizde yerini bağlamaya bırakmakla birlikte Orta Asya Türkleri tarafından hâlâ kullanılmaktadır.
Türkülerimizin de tarihi çok eskidir. Dinî törenlerde, şölenlerde, yaslarda vb. türkülerin farklı çeşitleri söylenmiştir. Konusu aşk olmuş, ayrılık olmuş, ölüm olmuş, tabiat olmuş, kahramanlık olmuş, yârin güzelliği olmuştur. Adına ağıt denmiş, mani denmiş, ninni denmiş, uzun hava denmiş. Türküler o kadar halka mal olmuştur ki yörelere ve bölgelere göre yeni eklemelerle, aynı türkünün farklı şekilleri ortaya çıkmıştır; dolayısıyla bir kişiye mal edilmemiş, milletin ortak malı olmuştur. Genellikle söyleyeni unutulmuş, anonimdir türkülerimiz.
Ancak hepsinde ayrı bir incelik, derinlik, nezaket, zenginlik vardır. Duygular o kadar güzel ifade edilmiştir ki hem sözleri hem müziği sizi alıp götürür. Türkülerdeki sadeliği ve bu sadeliğe rağmen sahip olduğu derinliği başka bir müzik türünde bulmak pek mümkün değildir.
Erzurum yöresine ait şu türküdeki inceliğe ve derinliğe bakar mısınız? Bir kişinin sevdiğine sevdasını, aşkını ifade eden şu sözlerdeki samimiyete ve sanatkârane söyleyişe dikkatinizi çekerim. Bu türküyü bir de hakkını veren bir sanatçıdan dinlediğinizde bu türküyü nasıl sevip etkilenmezsiniz?
Nasıl methedeyim sevdiğim seni?
İstanbul, Bursa’yı değer gözlerin…
Arasam bulunmaz ruhi revanın,
İzmir’i, Konya’yı değer gözlerin…
Hüsnüne yakışır Yusuf nişanı,
Seni sevenlerin artar efkârı,
Kars’ı, Ardahan’ı, Erzurum, Van’ı,
Delh’i, Buhara’yı değer gözlerin…
Ben seni severim ezel ezeli,
Bana cefa etme dünya güzeli,
Bağdat’ı, Basra’yı, Acem, Şiraz’ı,
Büsbütün dünyayı değer gözlerin…
Sevdiğini methedecek, övecek cümle bulamadığını söyleyen şair, sevdiğini öyle bir methediyor ki bunu türküden başka bir sanatla ifade etmek neredeyse imkânsızdır.
Hele günümüzün sözde sanatçılarının üç günden sonra hatırlanmayan sözde müziklerinde bunları bulmanız mümkün değildir. Onlar kaba sabadır, popülerlikleri en fazla birkaç aydır. Ancak bu türküler öyle midir? Asırlarca unutulmadan, popülerliğini kaybetmeden sevilerek dinlenmeye devam ediyorlar.
Şimdilik bu türküyü dinleyiverin, sonraki yazımızda da türkü konusuna devam edelim!..