Sağlık Bakanlığının verdiği rakamlara bakıldığında; Psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle sağlık kuruluşlarına,

2009 yılında 3 milyon 21 bin 361 kişi,

2012 yılında 9 milyon 504 bin 820,

2016 yılında ise 12 milyon 141 bin 255 başvuru gerçekleşmiş.

Ayrıca anti-depresan ilaçlarının kullanımında da yıllar itibariyle ciddi artışlar var.

Birleşmiş Milletler ’in (BM) yayımladığı “Dünya Mutluluk Raporuna” göre de, 155 ülke arasında 69’uncu sıradayız.

Peki, Dünyanın en mutlu ülkeleri neresi ve mutlu olma sebepleri neler?

Dünyanın en mutlu olduğunu iddia eden ülkelerine bakıldığında, bunlar; Danimarka, İzlanda ve Norveç. Mutluluk ve Mutsuzluk ölçümlemesini, dünyada kullanılan 6 tane ölçümleme faktörü ile yapıyorlar.

Bunlar: Sağlıklı bir ömür sürdürebilme, Gayri Safi Milli Hâsıla, Sosyal Devlet Sistemi, Kendine Güven, Özgür kararlar alabilme, Toplumsal fedakârlık ve Yaşama Amacı.

Raporda, Mutluluk araştırmasında ilk 10 ülke her zaman aynı. Sadece ara sıra bu faktörlerde biraz azalma ve artışlar söz konusu olabiliyor. Ancak genel olarak bu 6 faktörün hepsi, bu ilk 10 ülkede çok yüksek seviyelerde.

Bu 6 faktörün iyi seviyelerde birleşimleri, toplumlarda mutluluk üzerinde ciddi etkileri olduğu görünüyor.

Hali hazırda ülkemizde psikolojik rahatsızlıklar artıyor ve mutluluk notumuzda oldukça düşük seviyelerde.

Genel olarak yukarıdaki faktörlere baktığımızda ülkemiz, ekonomik olarak çok iyi yerlere geldi, devlet her türlü sosyal hususlarda da vatandaşını destekliyor. Diğer rakamlara bakıldığında fedakârlık, güven ve karar verme gibi alanlarda kötü notlar almışız.

Bu rapora bakıldığında belirli notların az gelmesinin sebebinin, köyden şehire göç etme ile ciddi bir bağı bulunuyor. Anadolu’da sosyal olan insanlar,  şehir hayatında bu sosyallikten uzaklaşıyor. Güven azalıyor, ilişkilerin kalitesi düşüyor ve memnuniyetsizlikler baş göstermeye başlıyor. Artan trafik, kalabalık şehir hayatı, şehir hayatının getirdiği stres ve restleşmeler, trafik kurallarına uyulmama, yalan, rüşvet, kendini güvende hissetmeme, gelecek kaygısı, hırsızlıklar, siyaset ve son dönemlerde olan terör vb gibi olaylarla insanlar kendini kötü hissediyorlar.

Doğal olarak psikolojileri etkileniyor ve ilaç kullanımları artıyor.

Buraya kadar her şey rakam, grafik, istatistik olarak bu şekillerde yorumlanıyor.

Ancak ülkenin geçmişteki şartları bugün ki  şartlardan daha kötü olmasına rağmen, insanlar daha mutlu yaşıyor olmaları da ilginç!.

20 sene önce daha fakir bir millet, daha büyük sıkıntılar içerisinde bir millet olmalarına rağmen daha mutlu bir millet!

Neden Peki?

Geçmişte adı batılılaşma idi, ancak bir süre sonra baktılar adı samimi gelmiyor, adını çağdaşlaşma olarak değiştirip tüm dünyaya entegre etmeye çalıştılar.

Müslüman er kişi, mutluluğu çağdaşlaşma vb. gibi şeylerde aramaya başladığı günden beridir, sevgisiz, yalnız ve mutsuz insanlara dönüştük. Daha çok kazanıyoruz, daha çok satın alıyoruz, daha iyi evlerde yaşıyoruz ancak daha çok mutsuzlaşıyoruz.

Biz millet olarak paranın az ya da çok olması ile çok fazla mutlu veya mutsuz olacak bir toplum değiliz. Bizim eksik kalan duygularımız paranın çok ötesindedir. Ancak bizleri ne zaman batı zihniyeti madde ile tanıştırdı, ve birbirimizle yarışa soktu, işte o günden beri sürekli mutsuzlaşmaya giden bir topluma doğru ilerliyoruz.

Sosyal medya sitelerinde birbiri ile kıyasıya yarış içerisindeyiz. Hep bir gösteriş ve yetişme telaşı. Para gelsin de nereden gelirse gelsin zihniyeti ile haram helal bilmez hukuksuzluklar.

Yani kazandıklarımız çok fazla, ama ahlaki olarak ve insani olarak kaybettiklerimiz çok daha fazlası!

Her varlık fıtratına uygun davranmalıdır. İnsan ancak insani duygular içerisinde yaşarsa gerçek mutluluğu yaşayabilir. Biz toplum ve millet olarak, ekmeği bölerek mutlu olmasını genlerine yazmış bir milletiz.

Öteki olanlara heveslenip, aslını yitirmeye, kabuğunu terk etmeye başladığımız günden beridir bu sorun çığ gibi büyüyor.

Müslümanlığı gereği “ çok şükür “ diyor dilinden. Ancak içine dönüp baksa mutlu muyum mutsuz muyum cevabını kendisi bile bilmiyor..

Niye ?

Mutluluğun tarifine ne kadar uyduruyorsa kendisini o kadar mutlu sanıyor…

Sadece sanmak… Bilmiyor bile…

Evim, arabam, bankada şu kadar param var, mutlu olmalıyım diyor… Hepsi bende var, peki içimdeki bu boşluk diye sorguluyor kendisini…

Demek ki ne ?

Öğretilenler ve hissedilenler farklı…

Bize son 10 yılda öğrettikleri şeylerin hiçbirisi mutlu olmak veya olmamakla alakalı şeyler değilmiş…

Biz bunları fark etmeye, özümüze, aslımıza dönmeye çalışarak ancak başarabiliriz.

Yolumuz dikenli ve zor… Ancak bu milletin evlatları ne olursa olsun, her konuda her şeyi başarabilecek azme ve kuvvete sahiptir.

Yeter ki bir olmayı beraber olmayı, öteki olmaya tercih edelim…