Ukrayna Savaşı, tarihin dönüm noktalarından olmaya aday bir olaydır. Belki de ileriki yıllarda, üzerine şarkıların, şiirlerin, romanların ve de kahramanlık hikâyelerinin yazıldığı bir milat olarak nitelendirilecektir. Batının keskin zekâsı ile zengin hayal gücü, buradan mitolojik yorumlar ve benzetmeler yapmaktan da kaçınmayacaktır. Ben de bugün mitolojik bir denemede bulunmak istedim. Bir masal denemesi de denilebilir.
Aslında Ukrayna Savaşı üzerine yazılan çizilenlerin birçoğu hayal ürünü. Batının mitolojik karakteri, burada rahatlıkla görülebiliyor. Bu bağlamda, Rusya ve Putin’in Avrupa’yı kıskacına almaya çalışan, dehşet saçan mitolojik bir figürden pek de bir farkı yoktur. NATO da buna müsaade etmek istemeyen kahraman veya Herkül.
Putin’in kötü cini şişeden çıkardığı kesin; bu konuda bir şüphe yok. Bu cinin, liberal dünya düzeninin içerisindeki tartışmaları bitirip bitirmeyeceği, çoğu kimsenin merak ettiği bir soru. Şimdiye kadar önemli işler başardığı ve Batılı müttefikleri yeniden güçlü bir şekilde bir araya getirdiği görülüyor.
Her şeyden evvel, müttefikler arasındaki hararetli ideolojik tartışmalara bir nokta koydu. Artık daha fazla jeopolitik ve real politik gerçeklik konuşuluyor. Belki de daha önemlisi, birbirlerini bırakıp Rusya’yı konuşmaya başlamaları; müttefikler arasındaki fikir ayrılıklarının, ihtilafların ve dişe diş mücadelenin ayyuka çıktığı bir ortamda, Rusya’dan esen sert rüzgârlarla atmosferin aniden değişmesi ve müttefiklerin içerideki tartışmaları sonlandırıp yeniden siperlere dönmesi, bu anlamda oldukça önemlidir.
Bazıları nazarında Putin liderliğindeki Rusya, Çarlık Rusya ile Sovyetler Birliği’nin ortak hayaleti gibiydi. Ancak hayaletin varlığı, iyiliği ve kötülüğü konusunda tam bir fikir birliği söz konusu değildi. Ukrayna saldırısıyla, bu bulanıklık ortadan kalktı. Artık kötü bir hayaletin varlığı konusunda en küçük bir şüphe dahi söz konusu değildi. Sıra, kötü hayaleti mezarına geri döndürmek için iş birliği yapmaya gelmişti.
İşte bu noktada Türkiye’nin gücüne ve yeteneğine duyulan ihtiyaç ortaya çıkıyor. Çünkü Türkiye, Çarlık Rusya ile Sovyetler Birliği’nin mezarından çıkıp gelen ve tüm insanlığı dehşete düşüren hayaletle, korkmadan oturup konuşabiliyor; onu teskin edebiliyor ve hatta onunla dünyayı kıtlığa götürebilecek davranışlardan kaçınması için bir takım pazarlıklar yapabiliyor.
Rivayet o ki, bu hayalet sadece NATO kalesine girmekten korkuyor. Kale içerisinde önemli anlaşmazlıkların olduğu dedikodusu dışarıya yayılsa da, yine de ülkeler en güvenli sığınak olarak orayı görmekten vazgeçmiyor. Bu yüzden hayaletin saçtığı dehşetten korkan ülkeler, bu kaleye sığınmak için varını yoğunu ortaya saçıyor; dört bir yana haber salıyor.
Hayaletin kendi ülkelerine de musallat olmasından korkan Finlandiya ve İsveç de güvenli bir sığınak olarak NATO kalesini görmüşlerdi. Ama kalenin güçlü muhafızlarından Türkiye, onların kaleye alınmasına rıza göstermiyordu. Çünkü kalenin içindeki bazı dostları gibi onlar da Türkiye’nin düşman ilan ettiği PKK, FETÖ, YPG gibi kötü ruhlarla iş birliği yapıyorlardı. Ayrıca Türkiye’ye kötü ruhlarla mücadelede silah desteği sağlanmasına da karşı çıkıyorlardı.
Türkiye’nin bu konularda dostlarıyla başı dertteydi. Onlardan beklediği desteği göremeyince kendi silahlarını yapmaya karar vermişti. Kısa zamanda düşmanlarına korku salan silahlar yapmayı başardı. Gözü kara ordusunu bu silahlarla donattı. Ama yine de bir takım eksiklikleri vardı. Dostlarından bazıları Türkiye’nin bu eksikliklerini tamamlamasına müsaade etmiyordu. Çünkü Türkiye çok güçlenirse kaleden ayrılıp yeni bir kale kurabilirdi. Kalenin içindekiler Türkiye’den gücünü, cesaretini ve yeteneğini Avrupa’ya musallat olan hayalete karşı kullanmasını istiyordu. Türkiye de dostlarından kendisine musallat olan kötü ruhlar için yardım istiyordu. En azından onları desteklemekten vazgeçmelerini talep ediyordu. Ama buna aldırış eden yoktu!
Herkes Karadeniz kıyılarındaki tarihi bir mezardan çıkan hayaletin saçtığı korkudan bahsediyordu. Öyle böyle hayalet değildi. Binlerce masumu öldüren, evleri, okulları, hastaneleri yakıp yıkan, milyonlarca insana doğduğu toprakları terk ettiren, tarihin intikamını almaya ant içmiş korkunç bir cani karşısında Türkiye’nin desteğinin ne denli önemli olduğundan söz ediliyordu. Türkiye en sonunda tamam dedi, yalnız bir şartla! Şöyle dedi, “madem benden daha fazla yardım istiyorsunuz, o halde bana istediğim silahları verin ve de bana musallat olmaya çalışan PKK, FETÖ, YPG gibi kötü ruhlardan desteğinizi çekin!”