Göreve başlamasından sonra dış politikada Panama Kanalı, Kanada ve Grönland ile ilgili; iç politikada ise toplumsal cinsiyet ideolojisi ile alakalı radikal ve sert söylemleri Trump’ın ikinci döneminde küresel siyasete damgasını vuracağını açık ve net bir şekilde gösteriyor.
Dolayısıyla Donald Trump’ın davranışlarına yön veren fikirleri, ideolojiyi ve Trump’ın düşünce dünyasını iyi anlamak zorundayız.
Bugün artık küresel siyasette Trumpçılık adı verilen bir ideolojik akımdan bahsetmek mümkün.
Bu ideolojik akımın en temel özelliği eklektik, pragmatist ve reaksiyoner oluşu. Dolayısıyla Trumpçılık dediğimiz zaman komünizm, sosyalizm ya da kapitalizm gibi dört başı mamur, düşünürler tarafından sistemleştirilmiş bir ideolojik programdan bahsetmek mümkün değil.
Trumpizmin Karl Marx, Lenin gibi kallavi fikir babaları yok. Trumpizmi inşa eden Steve Banon gibi ideologları daha çok popülist demagoglar olarak nitelendirebiliriz.
Trumpizmi neoliberal kapitalizmin aşırılıkları ve yıkımlarına karşı reaksiyoner olarak Batı’da ortaya çıkan paradigma içi alternatif bir yol olarak tanımlayabiliriz.
Bu noktada geçmişte Batı’da kapitalizme karşı alternatif olarak ortaya çıkan komünizm ve faşizm gibi ideolojilerin büyük yıkımlara yol açıp başarısız olduklarını, böylelikle de yıkmaya çalıştıkları kapitalist sistemi daha da güçlendirdiklerini hatırlamamız gerekiyor.
Trumpçılık bugün faşizmin ırkçılık ve otoriterlik gibi çeşitli düşüncelerini popülist bir söylemle kitlelere kabul ettirmeye çalışıyor. Kitlelere siyah beyaz bir resim sunularak, kitlelerin önüne göçmenler gibi günah keçileri atılarak karmaşık ve yapısal sorunlara basit ve hızlı çözümler vadediliyor.
Trumpçılık, neoliberal kapitalizmin -cinsiyetsizleştirme siyasetinden tutun da zenginliği bir avuç insanın elinde toplayan hoyratlığına kadar- çeşitli aşırılıklarından bunalan kitlelere sahte bir alternatif ve sahte bir cennet vadediyor.
Donald Trump, kitlelerin bu ihtiyacını gören, popülist söylemlerle duygularına hitap ederek bu duyguları ustaca manipüle eden güçlü bir demagog. Bu ustalık, Trump’ı Amerikan derin devletinin direnişine rağmen iki defa iktidara taşıdı.
Hâlbuki neoliberal kapitalizmin küresel düzlemde inşa ettiği kültür, iktisat, kurumlar, toplum ve uluslararası sistemin derin ve ciddi yapısal sorunları bulunmakta.
Trumpçılığın bu sorunlara verebildiği bir cevap, ortaya koyabildiği bir alternatif yok.
Görünen o ki Trump, küreselcilerin inşa ettiği sistemi köklerinden sarsacak ama yerine bir şey koyamayacak. Bu durum ise mevcut krizi daha da derinleştirecek. Bundan dolayı önümüzdeki yüzyıl büyük krizlere, savaşlara ve dönüşümlere gebe diyebiliriz.