Bu Ramazan, televizyon ekranlarındaki tartışma programlarına her Ramazan ayında olduğundan daha az rağbet ediliyor.
Yıllar yılı orucu bozan veya bozmayan hallerde anlaşamayan İslamcı – ilahiyatçı entelektüellerimiz, bu yıl belki de sırf bu fasit daireden çıkmamanın, çıkamamanın vebalini, kefaretini ödüyor.
Üzüm yemekten çok neredeyse ‘Neden oruç tutuyorsun sen bakayım!’ der gibi bağcıyı dövmeye kilitlenen, mütedeyyin Müslüman ile gönül irtibatı kuramayan tartışma programlarını ‘reytingsiz’ ve itibarsız hale getiren başka güzel, çok güzel bir gelişme daha yaşanıyor bu yıl televizyon ekranlarında.
TRT, Türkiye televizyon tarihinde ilk kez yapılan Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması’yla ekranlara yeni bir tarz getiren muazzam bir çalışmaya imza attı.
Böylece ‘tartış tartış nereye kadar, işte size televizyonların nasıl birer mektep haline gelebileceğinin numunesi’ diyerek her haliyle göze, gönle ve kulağa hitap eden bir program ortaya konmuş ve hakkı olarak Ramazan ekranlarının en çok izlenen, severek ve beğenilerek takip edilen tek yıldızı haline geldi bu program.
Türkiye’nin her ilinden Kur’an-ı Kerim’i layıkıyla okumaya çalışan bülbül sesli karilerin ses ölçüştüğü Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması, salonu dolduran izleyicileriyle, stüdyonun tanzimiyle, yarışmanın sunucu ve jürileriyle tek kelimeyle mükemmel düşünülmüş ve başarılı bir şekilde de devam ettiriliyor.
Bu yapım ile aynı zamanda televizyonlardaki dini programların tek düze, monoton, bol tartışmalı ve bol kavgalı olmasına gerek olmadığı da ortaya konmuş oldu.
Yarışmacıların karşılanma biçimleri, jürinin yarışmacılara ve birbirlerine karşı gösterdikleri saygı ve muhabbet tek kelimeyle gıpta edilecek türden.
Jürinin Kur’an okuma usul ve esasları hakkında derin bilgisi, Türk müziği makamlarına hâkimiyeti, yarışmacılara her alanda ve özellikle makamlar hususunda yaptıkları müspet ‘katkılar’ programı hem daha zenginleştiriyor ve hem de daha ilgi çekici hale getiriyor.
Görülüyor ve anlaşılıyor ki Kur’an ile hemhal olanın, Kur’an ile terbiye edilenin adabı, muhabbeti, latifesi bir başka oluyor.
Programın her biri ayrı kıymetli muhterem jürilerinden Dr. Mehmet Ali Sarı, Kur’an-ı Kerim’i bihakkın okuyacak bir karinin üç bin ilahiye makamlarıyla birlikte vakıf olmasının dahi yeterli olamayacağını söylemesi üzerine fark ediliyor ki ses terbiyesiyle birlikte, Kur’an’ı makamıyla okumak ayrı bir maharet, ayrı bir hüner ve zanaat…
O Ses Türkiye ve benzeri programları izlemediğim için oralardaki jürinin Türk müziği makamlarına hâkimiyetleri var mıydı, yok muydu bilemiyorum ama artık şunu biliyorum; ister popüler müzik, ister arabesk, ister ilahi, hatta isterse Rock müziği olsun bütün icracıların Türk müziğinin makamlarına eksiksiz hâkim olmaları gerekiyor.
Türk müziği makamlarına en az bir hafız kadar vakıf olmayan ve sesini bu yolla terbiye etmeyen bir ses sanatçısı kendine ve hayranlarına ne verebilir ki?
Hâsılı kelam, bu programı ortaya koyan ekipten Ramazan’dan sonraya da dikkat ve takdir edilecek ilgi çekici programlar bekliyoruz…