Popüler kültür altında ezilen değer yargıları, toplumu bir yerden sonra kaosa sürükler. Birbirini taklit eden dünyalar, tek bir dilde uzlaşmak zorunda kalır. Ve iç dünya güzelliğinin, sahneden çekilmesi ile sosyal medya sorunu başlar.

Anne ve baba çocuğunu susturmak için, eline tablet, telefon vererek, çocuğun ruhsal gelişimini pasifleştirdiğinin bilincinde mi acaba? Evladı üzerine titreyen ebeveynler, iç dünya hasarını hesap edemiyorlar. Gelişim çağını, bilgisayar oyunları ile tamamlayan çocukların; içe kapanık, sorunlu bir karaktere dönüşmesinin ana nedeni, anne ve babanın ilgisizliğidir. Kendine daha çok vakit sağlamak için, o minik ellere telefon tutuşturan ebeveynler, sorumluluk duygusunu çocuklardan çalarak; hazırcı, benmerkezci bir kişiliğe zemin hazırladıklarının farkında bile değiller.

Gençler Instegram’ da, tüketim çılgınlığı ile baş başa kalırken, anne ve babalar da her hallerini Facebook’ta paylaşmakta. Mahremiyet olgusunu hiçe sayan aileler, değerleri tüketim için yarışırken, kendilerine zarar verdiklerini kabul bile etmiyorlar.

Çocukların dil çıkaran, dudak büzüştüren resimlerini, rahatlıkla sosyal medyada paylaşan aileler, masumiyet algısını gözden geçirmeli. Hac ibadetinin, camideki duaların, hatta kazılan mezarın kare kare teşhir edilişi, etrafı özel alana dahil ederek hassasiyetin yok edilişini, değerler katliamı olarak göremiyorsak, tarihi serüvenimizi gözden geçirmeliyiz.

Bir tarafta açlık sorunu ile yüzleşen çocuklar, diğer tarafta yarışan kahvaltı masaları. Marka çılgınlığı, lüks mekânlarda selfie paylaşımı! Tüm bunlar, dünya nereye gidiyor sorusunu akla getirmeli. Gençleri üretimden uzak tutup, özentiye teşvik eden sosyal medya birçok probleme ev sahipliği yaparken, ailelerin bu kadar rahat oluşu, kapıdaki kültürel kirliğin ört bas edilişi, medyanın da bunu tetiklemesi gelecek neslin uçuk hallerinin de habercisi aslında.

Twitter’de kendini sosyal medya uzmanı ilan eden kişilerin, yedikleri peynir çeşitlerini sayması da bir başka trajedi. Rt, beğeni ve takipçi için, sahte hesaplara ihtiyaç duyanlar, kendilerini kandırdıklarını ne zaman anlayacaklar acaba.

Gerçekte var olmayan karakter ile yalanı besleyerek oluşturulmuş- rt-lerin samimiyetine mi inanacağız! Entelektüel kesimin, reklam endeksli halleri de baskın karakterlerini zayıflatıyor.

Ortaya çıkan boşluğu ne dolduracak. İnsanlık ileride yeni bir kimlik ağı ile mi yüzleşecek. Hissizlik ne gibi sonuçlar doğuracak. Birileri geleceğimizi kontrol altına mı almak mı istiyor soruları da dolaşmakta ortalıkta. Bu soruların cevabı belki de uyanış.

Artan şiddet, taciz ve çocuk kaçırma olaylarının altında; sanal dünyadaki rahatlık ve normların çiğnenişi, kale görevi yapan değerlerin basite indirgenmesi yatıyor olabilir mi? Günlük yaşamımıza hızla giren internetin, iç âlemi parçalayarak, sosyal yaşamı altüst etmesine izin vermeyelim. Selam ile…