Mahallenin berber koltuğuna ‘ilk oturduğum’ zamanı hayal meyal hatırlıyorum. Yaşlıca bir amcaydı. Titreyen elleri hiç güven vermiyordu. Babam arkamda, kuzuyu kurda teslim etmiş gibi; keyifle seyrediyordu. Belki de çocuğun büyümesi yolundaki ilk eşik olmasıyla gururla.
* * *
Her makas darbesiyle, saçlarımda sinir olduğunu zannediyor, kesildiğinde ağrıyacakmış gibi korkuyordum. Bu arada vücudumdan parçalar döküldüğünü fark ediyor, ancak kulağımın henüz yerinde olduğunu görüyordum. Ancak karıncalanmış titrek ellerin ne zaman bir fazla veya yanlış hamle yapacağını da tedirgin şekilde kendi kendime düşünüyordum. Kulağımın tehdit altında olduğunu hissediyor, kontrolün bende olmaması pek huzur vadetmiyordu.
* * *
Bugüne kadar benim olan saçların öbek öbek dökülmesi de beri taraftan ‘mutsuzluk’ veriyordu. Zira ilk defa tıraş oluyordum ve o berber koltuğuna oturuncaya dek evde uzun bir ikna müzakereleri geçirilmişti. Şimdi ise belki de hayatımın ilk korkusuyla yüzleşiyor, küçücük ellerimle berber koltuğunun canını acıtacak şekilde sıkarak kaygıları bastırıyor, kendime destek arıyordum; boynuma iliştirilen beyaz örtünün altında kimse görmeden…
Oysa berber Mehmet Amca’nın, limon kolonyası kokan küçük ve eski dükkânındaki koltuğun üzerine koyduğu ‘yükseltici’ tahta destek, güven vermekten öte “aşağılama” hissettiriyordu.
O günlerde tıraş birkaç alternatif ile klasik yapılır, ustura kullanılırdı. Jilet sonradan çıktı, modeller çoğaldı. Önceden saçları sadece kısaltmaya ve doğal ense tıraşı olmaya gidilirken; şimdi 10’larca model kesim yapılıyor. Artık pek makaslara da itibar kalmadı, makine ile her şey geçiştirilir oldu. Makasların çıkardığı ses yerini makine gürültüsüne bıraktı.
* * *
Bizden önce kahvehanelerde ‘seyyar’ olarak hizmet eden berberler, benim dönemimde yerleşik, müstakil bir düzende çalışıyordu. Dededen, babaya, babadan oğullara gibi bir sadakat ve yadigâr gelenek ile hep ‘aynı berber’ tercih ediliyordu. Önce ‘seyyar berberler’ ortadan kalktı; onların yerini alan “nostaljik dükkânlar” da artık takvimlere yenildi.
O günlerde berberler, mahallelerin psikologları veya aile hekimleri vazifesi görürdü. Hatırladığım kadarıyla, her türlü sorunu absorbe eder; dinler, dinler, dinlerlerdi. Paratoner gibi, berber koltuğunda nice memleket meselesi çözülür, çetrefilli aile kavgaları hallolur, ekonomik ve mesleki problemler haline yoluna konurdu. Mahallede ne olur, ne biter, kim ne iş yapar, hangi hastalıkla mücadele ederdi; berberler mutlaka bilirdi.
Hatta tabipleri aratmayan berberler de vardı; diş çeker, sünnet eder, alternatif tıp mütehassısı gibi ‘hacamat’ yapar ve ufak tefek yaraları da iyileştirirdi. ‘Berber koltuğu’ gibi bir “terapi yöntemi” vardı eskiden… Makas tıkırtısı, insanı dinlendirirdi. Yorgunluk ve sıkıntılar, berber koltuğunda rehabilite edilirdi bir süreliğine…
* * *
Her mahalle küçük esnafı gibi berberler de zamanın acımasızlığı içinde kuaför salonlarına yerini bıraktı. Bakkal, manav ve kasapların süpermarketlere, terzilerin ve ayakkabıcıların büyük markalara kaybetmesiyle sıcak, samimi, mütevazı berberler de lüks kuaför salonlarına direnemedi. Berberler kısa süre içinde birer ikişer çekildi hayatımızdan…
Yine de sıhhatler olsun!