Sevginin köklerinde var olan bağlılık, vefa, anlayış, hoşgörü gibi insani vasıfları üstün kılan açılımların toplamıdır, mutluluk
Samimiyet makamında nazar ederken kalp, kalbi sevgi derinleşir ve anlayışın renkleri zuhur eder. Hak vermek ve dinleme asaleti ile güzelleşen iletişimler güçlüdür. Çok fazla konuşma isteğinden, anlama duygusuna sıra gelmediğinden; saldırgan, ön yargılı, menfaatçi, bir dil hâkimiyetine maruz kalıyoruz. Fazla üzülüp, ağır yaralar alıp, sevgiden neredeyse nefret edecek gibi oluyoruz. Şahsi çıkarlar insanı tahammülsüz kılıyor. Sevmelerin akışı makam, para hırsı, popülerlik sevdası üzerinden oluyor.
Sevmiyoruz, sever gibi yapıp, yalnızlığımızı kısa süren ilişkilerle kutluyoruz. Sevgiyi kullanılarak, egonun beslenmesi korkunç bir ruh hastalığı! Anlık zevklerin yumağında hakikat örtüsü çürüyünce insan, insanda ölüyor. Sahte sevgiler, doyumsuzluğu tetikleyince her şeye sahip olma dürtüsü kalbi zalim kılıyor. Kime güveneceğini, neye tutunacağını bilemez hale gelişin adıdır sevgisizlik. İhanet tuzaklarının kaba zihinleri iyiliğe dair her şeyi sömürdüğünden, güvensizlik ve şüphe kalkanını ile korumaya alınıyor kalpler. Ne hazindir ki güçlü hisler ile dokunuş olmadığından, insan hep bir kalpten düşecek gibi olur.
Ekmek kapısını huzura, aile bireyleri ile sağlıklı iletişime, üretebilme için azme ve yüksek motivasyona sahip olmanın yolu, iliklere kadar işleyen bir sevgi fırtınasına tutulmaktır. Göğsündeki yaraları, yüzündeki sahte gülücükler ile gizleyenler, sev gizliğin iç dünyaya nasıl hücum ettiğini ve tarifsiz hasarlara yol açtığını anlatamazlar.
Pascal Quignard’ın romanı “Dünyanın Bütün Sabahları” 1991’de filme uyarlandı. Müthiş bir sanat tutkusu, insanın kendi dünyasında soluklanışı, geçmiş ve yaşanılan anın birbirine yakınlığı, kesintisiz bir sevgi merdivenine tırmanış özlemi, hayalleri misafir ediş naifliği ve çırpınan kalp. Ruhun derinliklerine çizilen sevgiyi anlamak için, sevgi olmak gerek diyorsunuz filmi izlerken. Parmakların viyola üzerine gezişi ile bestelenen müthiş müzikler, ruh patinajı edasında. Sevginin gizemine esir olacak kadar, sevgi açlığı çekmek nedir sorusunu zaman bulup, sorabilsek kendimize. Belki o zaman dünyanın bencil, sahte aldatıcı, aşağılayıcı yüzüne bir utanma pozu yansır.
Sevginin yaratıcılığı hüznün simasını renkten renge sokarken adar insan kendini sanata. Duyguları takip eden iki kalbin teması sevgiye kâfi gelmediğinde, gözler huzuru reddettiğinde “Dünyanın bütün sabahları bir daha dönmeyesiye uçup gider” diyen Quignard, sözü ile silkelenmeli sevgi. Ve kalbi rahat bırakın çığlığı yükselmeli göğe… Mutluluğu yaşamak için, ruhu tatmin eden kalıcı sevgilerde dinlenmeli kalpler.
Bugünün penceresine, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;/Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç./Ya şevk içinde harap ol, ya aşk içinde gönül!/Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.” dizelerini bırakıyorum. Sevginin samimiyetine emanetsiniz. Selamlar…