Karadeniz Bölgesi, istilacı böceklerden biri olan kahverengi kokarca tehdidi ile karşı karşıya. Fındık başta olmak üzere tarım ürünlerine ciddi şekilde zarar veren kahverengi kokorca, Ordu'nun Fatsa ve Perşembe ilçelerinin yanı sıra Altınordu, Ünye ve Gülyalı’da da görüldü. Samsun'da Tarım ve Orman İl Müdürlüğü, 'Acil Eylem Planı Toplantısı' düzenledi. Toplantıda kahverengi kokarca ile mücadele yolları ele alındı.

DEMET İLCE / RÖPORTAJ

Varlığı tehlikeli boyuta ulaşan kahverengi kokarca böceğinin, tedbir alınmadığı sürece tarıma ciddi tehlikeler vermesi bekleniyor. Samsun'da Tarım ve Orman İl Müdürlüğü, 'Acil Eylem Planı Toplantısı' düzenledi. Toplantıda kahverengi kokarca ile mücadele yolları ele alınmıştı. TMMOB Ziraat Mühendisleri Başkanı Baki Remzi Suiçmez ve Prof. Dr. İsmail Demir kahverengi kokorca böceği ile ilgili merak edilen tüm detayları ve tehlikenin boyutunu Diriliş Postası’na anlattı.

Kahverengi kokarca böceği nedir, nasıl bir böcek?

Baki Remzi Suiçmez: Kahverengi kokarca böceği, Pentatomidae familyasından, literatürdeki adı Halyomorpha halys olan, uzak doğu ülkeleri kökenli bir böcek türüdür. Kahverengi kokarca, tarımsal üretimde önemli kayıplara neden olan, yaklaşık 300 konukçusu olan polifag yani çok çeşitli besinler üzerinden beslenen, belki de en fazla dikkat edilmesi özelliği olan istilacı özelliği üzerinden önemli bir haşere, zararlı bir böcektir. Bilindiği üzere, istilacı yabancı türler, gerek doğal ekosistemler gerekse tarımsal ekosistemler üzerinde çok sayıda olumsuz etkiye neden olmakta, ciddi ekonomik kayıplara ve olumsuz doğal/çevresel etkilere yol açmaktadır.

Kahverengi kokarca böceği şimdiye kadar hangi illerde görüldü?

Doğu Asya’dan dünyaya yayılma sonrası, 2000’li yıllardan itibaren ABD’de görülen, daha sonra Avrupa ve Kafkasya ülkelerine yayılan, ülkemizde 2017 yılında Artvin ve İstanbul illerinde görülen kahverengi kokarca, 2023 yılında Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Düzce, Sakarya, Yalova, İstanbul dahil Doğu-Orta-Batı Karadeniz ve Marmara illerimiz başta olmak üzere, değişen etki oranında 17 ilimizde yüksek popülasyonla mevcuttur ve gerekli önlemler hızla alınmazsa çok sayıda ilimize de yayılma tehlikesi vardır.

Kahverengi kokarca böceği nerelerde yaşıyor, hangi mevsimde sık görülüyor?

Kahverengi kokarca böceği üremek amacıyla sonbaharda kışlamak için özellikle ev, depo gibi korunaklı alanlarda yaşamakta ve uygun mevsimsel koşullarda çoğalarak ilkbahar-yaz-sonbahar mevsimlerinde doğada beslenmektedir.

Kahverengi kokarca böceğinin zararları neler, insanı öldürür mü? Kahverengi kokarca böceği ısırmasından sonra ne yapmalıyız?

Kahverengi kokarca böceğinin zararları, bitki öncelikli olup, insana yönelik zararlarına yönelik tüm dünyada çok nadir tıp bulguları mevcuttur. İnsan sağlığı açısında öldürücü olmayan kahverengi kokarca böceğinin vücut sıvıları toksik ve alerjik olup, insan derisi ve gözleri için tahriş edicidir. Tıp literatüründe kahverengi kokarca böceği kaynaklı kornea iltihabı vakası da bildirilmiş olsa da insani açıdan vücutla temasta ana sorun belki de böcek tarafından yayılan kötü koku üzerinden psikolojik tepkilerdir. Kene gibi ısırma değil, ağız yapısı gereği ısırma belirtisi göstermeyen kahverengi kokarca böceğiyle cilt teması sonucu salınan kimyasallar sonucu böceğin saldığı kimyasallara karşı hafif bir allerjik reaksiyondan ileri derecedeki reaksiyonlara kadar rahatsızlıklar ortaya çıkarsa, artan popülasyon ortamında öncelikle en yakın sağlık merkezine gidilmelidir.

Bahçelerimize, bitkilerimize kahverengi kokarca böceği zarar verir mi?

Sokucu emici ağız yapısına sahip olan kahverengi kokarca böceği, diğer yarım kanatlılar gibi bitkileri emmek için hortumunu kullanarak beslendiği meyve ve sebzelere ciddi zarar vermektedir. Böcek, meyvelerde başlangıçta küçük nekrotik alanlar oluştururken, asıl zararı meyvelerin olgunlaşması sırasında gösterir. Ürünlerde şekil ve bozuklukları üzerinden kalite bozuklukları yanı sıra, ciddi verim kaybına da neden olmaktadır. Özellikle elma, armut, şeftali, kiraz, kayısı, erik, üzüm, dut, nektarin ve turunçgillerde üretim dönemi boyunca yapmış olduğu zarar sonucu meyveler üzerinde ve meyvenin içine doğru genişleyen zedelenme-çürük benzeri doku kayıpları oluşmaktadır.

Domates, biber, fasulye, bakla, bezelye, mısır ve soya fasulyesi gibi sebzelerde de benzer zarar şekilleri oluşmaktadır. Dünyanın en önemli üreticisi ve ihracatçısı olduğumuz üründe yani ülkemiz özelini özellikle ilgilendiren fındıkta ise boş, şekilsiz ve lekeli meyve oluşumuna neden olarak verim ve kalite kaybına neden olmaktadır. Zararlı ile zamanında yeterli mücadele yapılmazsa fındığının tadını ve şeklini bozarak dünya pazarında Türk fındığının kalite değerinin sarsılmasına ve ciddi ihracat kaybına neden olacaktır.

Bahçelerimizi, bitkilerimizi kahverengi kokarca böceği zararına karşı nasıl korumalıyız?

Kahverengi kokarca zararlısının yayılımı; bitkisel materyallerle, ulaşım araçlarıyla, böcek ergin uçuşu yoluyla ve bulunduğu ülkelerden ithalat işlemleri sırasında gerçekleşmektedir. Yayılması ve çoğalması çok kolay ve hızlı olan böceğin öncelikle bölgesel yayılımı önlemek için zararlının yayılım alanlarının acilen titizlikle belirlenmesi ve iç karantina önlemlerine hızlıca geçilmesi, bu süreçte mekanik-biyolojik-biyoteknik-kimyasal mücadele yöntemlerinin entegre biçimde uygulanması gerekmektedir.

Önümüzdeki yıllarda çok daha fazla zarar vermesi beklenen zararlıya karşı kışlamak için barındıkları ev ve depo gibi korunaklı alanlar olan kışlaklarda ilkbaharda kışlaklardan çıkmadan önce erginlerin toplanması-imhası gibi mekanik ve ruhsatlı ilaçlarla ziraat mühendislerinin denetiminde uygun zamanda ve dozda kimyasal mücadele yıl içinde oluşabilecek popülasyonu düşürebilecektir.

İlaçlı mücadelenin arı dahil diğer canlılara ve ekolojik bütünlüğe olumsuz etkilerinin gündemde olması nedeniyle, asıl çözümün zirai ilaç dışında aranması önemlidir. Zararlının doğaya çıktığı süreçte biyoteknik mücadelede feromon tuzaklardan yaygınlaştırılmalıdır. Kimyasal ilaç kullanmadan soruna çözüm aşamasında biyolojik mücadeleye önem ve öncelik verilmelidir. Zararlı böcekle mücadelede etkili olabilecek olan ve ülkemiz dışından getirilen “samuray arıcığı” adlı yararlı böceğin ülkemizde kitlesel üretimine başlanması, ülkemize uyumu ve artacak popülasyonun olası etkileri endişesi bir yana, olumlu bir gelişmedir.

Ülkemizdeki konu uzmanı akademisyenlerin zararlının yaygınlaşmasından önce gündeme getirdiği, kamudan o süreçte yeterli destek alamadığı, mantar (fungus) gibi başka biyolojik mücadele yöntemlerine de önem ve öncelik verilmesi dışarıya bağımlı olmadan ekolojiye duyarlı mücadele yöntemlerini hızla yaşama geçirmek açısından çok daha önemlidir.

Son sözleriniz?

Özellikle fındıkta kalite ve verim üzerinden bugünlerde gündeme gelen istilacı bir böcek olan kahverengi kokarca üzerinden zararları ve çözüm önerilerini konuşurken, sürece bütüncül bakma gereğine dikkat çekmek isterim. İlk ortaya çıktığında önemsenmeyen ve görmezden gelinen sorunlar, yaygınlaşıp ciddi tehlike olduğunda sonradan kamunun gündemine gelmekte ve bütüncül mücadelede geç kalınmaktadır.

Karadeniz bölgemizde fındık dahil tüm bitkisel ciddi zararları olan Ricania simulans (yalancı kelebek, vampir kelebek) ile Anoplophora chinensis (turunçgil uzun antenli böceği), Halyomorpha halys (kahverengi kokarca) kadar ciddi tehlikedir. Geciken mücadele, o an yaşanan ve sonra yaşanacak sorunları çözemez. Üretime zarar veren böceklerin hepsi, birbirinden zararlı ve tehlikeli. Gördüğünüz yerde böceği imha edin demek, kişisel ve doğru olmayan bir çağrı. Hep birlikte tehlikenin farkında mıyız? Kamu, akademi, meslek örgütleri, sektörün tüm bileşenleri mücadele için geç kalmayalım. Geç kalırsak, hepimiz birlikte kaybederiz. Bütüncül sorunu kavrama ve gecikmeden bütüncül mücadele zamanıdır.

Kahverengi kokarcanın ülkemizdeki durumu nedir?

KTÜ Prof. Dr. İsmail Demir: Türkiye, dünyanın en büyük fındık üreticisi olmasına rağmen, dekar verimi ABD, Gürcistan, İtalya ve Azerbaycan gibi üretici ülkelerden daha düşüktür. Birçok tarımsal nedenin yanı sıra, hastalıklar ve zararlılar fındık verimini etkileyen önemli unsurların başında gelmektedir. Dünyada çeşitli sorunların karşılaşıldığı fındık üretimi ülkemizde de oldukça önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunlar arasında fındıkta tanımlana birçok hastalık ve zararlılar ön sıralarda gelmektedir.  Bakteriyel yanıklık, külleme, dal kanseri, armillaria kök çürüklüğü ve mozaik hastalığı fındık tarımında karşılaşılan önemli hastalıklardır.

Fındık kurdu (Curculio nucum L., Coleoptera: Curculionidae), Fındık filiz güvesi (Gypsonoma dealbana Fröhl., Lepitoptera: Tortricidae), Fındık kozalak akarları (Phytoptus avellana Nal., Acarina: Phytoptidae ve Cecidophyopsis vermiformis Nal., Acarina: Eriophyidae), Kahverengi koşnil (Parthenolecanium corni Bouch, Hemiptera: Coccidae), Mayıs böceği (Melolontha melolontha L., Coleoptera: Scarabaeidae), Dalkıran (Xyleborus dispar Fabr., Coleoptera: Scolytidae), Fındık yeşil kokarcası (Palomena prasina L., Hemiptera: Pentatomidae), Kır tırtılı (Lymantria dispar L., Lepidoptera: Erebidae), Kızılağaç böceği (Agelastiaca alni L., Coleoptera: Chrysomelidae), Fındık teke böceği (Oberea linearis L. (Coleoptera: Cerambycidae) ve Amerikan beyaz kelebeği (Hyphantria cunea Drury, Lepideptera: Erebiidae) de ülkemizdeki en yaygın fındık zararlılarıdır (Anonim, 2017). Bu zararlılar ülkemizde fındık üretimi ve kalitesi üzerinde büyük sorun ve kayıplara neden olmaktadır.

Tüm bunların yanısıra Kahverengi kokarca (Halyomorpha halys Stal, Hemiptera: Pentatomidae) da ülkemizde yaklaşık beş yıldan beri görülen, oldukça endişe verici, tahripkar ve istilacı yeni bir zararlıdır. Henüz yeni görülmüş bir zararlı olmasından dolayı,  tarımsal üretimde ekonomik anlamda bu zararlı kaynaklı kayıplar bildirilmemiştir.  Ancak, bu günlerde zararlının populasyon yoğunluğunun oldukça fazla artması çok yakın gelecek açısından durumun son derece endişe verici bir hal almasına neden olmuştur. Fındık üretiminin yapıldığı Doğu Karadeniz Bölgesi’nin bazı lokasyonlarında populasyon yoğunluğu oldukça yüksek olmasından dolayı, yarın kadar yakın bir gelecekte özellikle fındık üretimi için oldukça büyük bir risk olduğu görülmektedir. Ayrıca, bölgedeki çay ve kivi bahçelerinin de bu zararlıdan olumsuz etkilendiği görülmektedir. 

H. halys, P. prasina (Fındık yeşil kokarcası) ile benzer şekilde, fındıkta meyvelerde lekeli iç zararına neden olmaktadır.  Ayrıca, bitki patojeni mikroorganizmaların fındığa taşınmasına neden olmaktadır. Ülkemizde Fındıkta yeşil kokarca zararına ilave olarak Kahverengi kokarca zararının da eklenmesiyle fındık ihracatında çok önemli sorunlar ile karşı karşıya kalınması muhtemeldir. Kahverengi kokarca üzerinde 2018 ve 2019 yıllarında yapılan survey çalışmaları, zararlının Doğu Karadeniz Bölgesi’nde mevcut populasyonunun daha da arttığını ve yayılmasının devam ettiğini ortaya koydu.  Bu yayılma, endişe duyulduğu üzere fındık üretiminin yoğun bir şekilde yapıldığı Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun; hatta Bolu, Sakarya ve Düzce gibi illeri kapsamaktadır.   Zararlı artık, başka Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere bütün Karadeniz Bölgesini etkisi altına almıştır. 

Kahverengi kokarcanın biyolojisinden bahsedebilir misiniz?

Kahverengi kokarca (Halyomorpha halys, Stål, 1855) Hemiptera takımından Pentatomidae familyasına ait bir böcektir. Kahverengi kokarca‘nın yumurtaları, açık yeşil veya açık mavi renkte, yaklaşık 1 mm çapındadır (Şekil 1). Ergin dişiler, çiftleştikten sonra yaklaşık 28 yumurta bırakır. Yumurtalar genellikle konakçı bitkilerin yapraklarının altında bulunur.

Nimfler, ilk evrede yaklaşık 2.4 mm uzunluğunda, siyah bir kafa ve toraks ve turuncu-kırmızı karınlıdır. İkinci evreye geçişten sonra, nimfler turuncu-kırmızı renklerinin çoğunu kaybeder. İkinci evre nimfler, toraksın yan kenarı boyunca pürüzlü dikenli çıkıntılarla karanlık görünür. Kanatları birbirini izleyen her yaşam evresiyle gelişmeye başlar. Daha sonraki evreler, humerus (omuz) kenarları boyunca göze çarpan dikenlerin yanı sıra bacaklarda ve antenlerde beyaz bantlarla siyahtan griye bir renge sahiptir (Şekil 1c). Beş nimf evresi vardır.

Kahverengi kokarca erginlerinin 12-17 mm uzunluğunda olan temel rengi, sırt yüzeyinde kahverengi, koyu kırmızı ve siyahın karışımıdır.  Bej veya krem renkli ventral yüzey ventral toraks üzerinde metalik yeşil işaretlerle delinmiştir. Yetişkinlerin tanımlanması için temel özellikler arasında anten ve bacaklarda beyaz bantlar, humerus (omuz) dikenleri ve karın kenarında alternatif koyu ve açık bantlar bulunur.

Kahverengi kokarca nasıl yayılır?

Kahverengi kokarca, Uzak Doğu (Çin, Japonya, Kore ve Tayvan) orjinli polifag bir zararlıdır. Farklı ekolojik koşullara adaptasyon yeteneği sayesinde Kuzey ve Güney Amerika, Avrupa, Güney Avustralya, Afrika’nın bazı bölgelerini de içine alan geniş bir yayılım alanına sahiptir Zararlı 1996’da ABD’de rapor edilmesinden sonra 20 yıl içerisinde yaklaşık 20 ülkeye yayılmıştır. Türkiye’de ilk olarak 2017 yılında İstanbul’da saptanmıştır. Daha sonra, 2018 yılında yapılan survey çalışması sonucunda Artvin ili Kemalpaşa, Hopa, Borçka ve Arhavi ilçelerinde popülasyon oluşturduğu saptanmıştır.  Erginlerin uzun mesafelere uçabilme yeteneğinde olması yayılışını kolaylaştırmaktadır.

Kahverengi kokarca nasıl yaşar?

Kahverengi kokarcanın gelişim ve yaşam süresi büyük ölçüde sıcaklığa bağlıdır. Birçok kaynakta yılda tek generasyon verdiği belirtilse de iki ve daha fazla generasyon verebilen popülasyonları da saptanmıştır. H. halys, kışı çiftleşmeye hazır ergin olarak geçirir. Nisan ayından itibaren kışlaklardan çıkmaya başlayan erginlerin bu çıkış süreci bahar sonunda artış göstermektedir.  Yılda genelde iki döl vermesi, yumurta sayısı ve üreme gücünün yüksek oluşu, ergin ve nimflerin her ikisinin de zarar yapabilme yeteneğinde oluşu, iklim koşullarına geniş sayılabilecek bir hoşgörü göstermesi zararlı olma kapasitesini artıran unsurlardır.

Kahverengi kokarcanın zararları neler?

Kahverengi kokarca, doğrudan ve dolaylı olmak üzere 2 şekilde zarara sebep olmaktadır. Doğrudan zararını konukçusu olduğu bitkilerde oluşturur. Dolaylı zararı ise kışlamak için toplandığı alanlarda insanlarda rahatsızlık oluşturmasıdır.  H. halys kışlamak için ev, işyeri, garaj gibi yapıların çatlak, yalıtım malzemelerinin boşlukları, çatı araları gibi korunaklı noktaları seçer. Bu alanlar zararlının cansız konukçuları arasındadır. Bu yerlerde kısa bir süre içinde çok sayıda zararlı toplanır ve bunlar insanlar üzerinde tedirginlik oluşturabilir.  Bu sayede diğer Pentatomidae türlerine oranla kışlaklarda canlılığını koruma oranı daha yüksektir. Ayrıca, salgıladıkları nahoş kokular nedeniyle dolaylı bir zararı da söz konusudur.

Ekonomik açıdan önemli bitkiler de dahil olmak üzere, dünya genelinde 300’den fazla bitki türlerinde beslendiği bilinen H. halys polifag, istilacı ve tahripkâr bir zararlı olup, zararının bitki türlerine göre farklılık gösterdiği kaydedilmiştir.  Orta Atlantik bölgesinde 2010 yılında elmada 37 milyon dolar, aynı şekilde şeftali, nektarin, domates, biber, tatlı mısır ve soya fasulyesi de dahil olmak üzere diğer birçok üründe de ciddi zarara neden olduğu, bazı erken olgunlaşan armut çeşitlerinde ise hasatta %50'den fazla zarar meydana getirdiği bildirilmiştir.  Kahverengi kokarca genel olarak konukçu bitkilerin meyvelerinde beslenmeyi tercih etmesinden dolayı ekonomik önemi oldukça fazladır. Zarar gören ürünler zarar derecesine göre büyük oranda pazar değerini kaybetmekte veya büyük değer kaybına uğramaktadır. Bunlara ilaveten, bazı bitki hastalıklarını da taşımaktadır.

Yılda genelde iki döl vermesi, yumurta sayısı ve üreme gücünün yüksek oluşu, ergin ve nimflerin her ikisinin de zarar yapabilme yeteneğinde oluşu, iklim koşullarına geniş sayılabilecek bir hoşgörü göstermesi zararlı olma kapasitesini artıran unsurlardır.

Kahverengi kokarca, yayılış gösterdiği ülkelerde bulaşmayı takiben ciddi bir sorun halini almaktadır. Zararlının fındık, elma, armut, şeftali kayısı gibi pek çok meyveye ilave olarak biber ve domates başta olmak üzere sebzelerde ve çeltik ve buğday gibi hububat bitkilerinde ciddi zarar yaptığı bilinmektedir.  Bu zararlının yayılış alanları, sorun yarattığı ülkeler ve iklim istekleri göz önüne alındığında ilk aşamada ülkemizin Karadeniz Bölgesi, daha sonra da bütün bölgelerimiz için değişen oranda risk yaratacağı görülmektedir. Kısa vadede en yüksek risk altında olan ürünümüzün fındık olduğu görülmektedir. Nitekim, H. halys’in yayılış gösterdiği ülkeler arasında ABD, İtalya ve Gürcistan gibi fındık yetiştiren ülkelerdeki durum, fındığın önemli derecede tehdit altında olduğunu göstermektedir.

H. halys’in Oregon (ABD)’da fındık üzerinde önemli bir zararlı haline geldiği ve ciddi bir ürün kaybını ortaya çıkardığı tespit edilmiştir. Gürcistan’da 2016 yılında fındık bahçelerinde H. halys istilası sebebiyle İtalya’daki ile benzer durum görülmüş ve ciddi ürün kayıpları yaşanmıştır. Fındık, ülkemizde başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere 39 ilde yaklaşık 700.000 ha alanda yetiştiriciliği yapılan stratejik bir tarımsal üründür. Dünya fındık üretiminde yaklaşık %70’lik bir pay ile lider konumda olan ülkemiz yıllara göre değişmekle beraber yıllık 2-2.5 Milyar dolarlık fındık ihraç etmekte ve yaklaşık 400.000 aile geçimini fındıktan sağlamaktadır. Bu durum zararlının konukçuları arasında yer alan fındığa diğer ürünlere oranla özel bir konum kazandırmaktadır.

Kahverengi kokarca nedeniyle, 2015-2017 yılları arasında Gürcistan’daki fındık üretim alanlarında %80’lere varan zarar gözlenmiştir. Benzer şekilde ABD ve İtalya’da da fındığın kahverengi kokarca nedeniyle ciddi oranda zarar gördüğü bilinmektedir. Zararlı birinci dönem nimfleri hariç tüm biyolojik evrelerinde fındık üzerinde beslenebilmekte ve gelişmesini fındık üzerinde beslenerek tamamlamaktadır.  Türkiye, fındık üretimi kalite yönünden zaten Kahverengi kokarca ile aynı familyaya ait olan diğer türlerin ve özellikle de populasyonun yaklaşık %85’ini oluşturan Fındık yeşil kokarcası (Palomena prasina)’nın yaptığı ciddi ölçüdeki bir zarar ile uğraşmaktadır. Örneğin, Fındık yeşil kokarcası’nın Türkiye fındık üretim alanlarında (2014-2016 yıllarında 16 ilde) sadece lekeli iç şeklinde ortalama %7,5 civarında zarara uğradığı tespit edilmiştir.

Kahverengi kokarca, fındıkta Fındık yeşil kokarcası’na benzer biçimde zarar yapmakta, boş meyve oluşumu, buruşuk meyve oluşumu ve lekeli iç şeklinde zarar ortaya koymaktadır. Her üç zarar tipi göz önüne alındığında zararın yıllara göre değişmekle birlikte, Gürcistan örneğinde olduğu gibi %80’lere çıkması muhtemeldir. Zararlı erken gelişme döneminde boş meyve ve buruşuk meyve oluşumuna sebep olurken, daha sonraki dönemlerde lekeli (urlu) iç şeklindeki zararı meydana getirmektedir. Bu zararların oluşumu değerlendirilirken zararlının meyve üzerinde açmış olduğu deliklerden giriş yapmayı sağlaması ve/veya ağız organları yoluyla meyvelere bazı sekonder patojen enfeksiyonlarını bulaştırıyor olma ihtimali de göz ardı edilmemelidir.  

Halyomorpha halys, aynı familyada bulunan P. prasina, Nezara viridula gibi diğer pentatomid zararlılarına göre daha fazla döl vermesi ve daha oburca beslenmesi gibi daha güçlü biyolojik karakterleri sebebiyle giriş yaptıkları bölgelerde mevcut entegre mücadele programlarını bozmaktadır. Bunda hızlı yayılma ve yüksek üreme gücünün payı yüksek olup, bu durum yeni mücadele programlarının hazırlanmasını gerekli kılmaktadır.

Ülkemizde Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesindeki populasyon dağılımını belirlemeye yönelik ilk çalışmalar 2018 yılında yapılmıştır.  Bu çalışmada  6 il (Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun), 49 ilçe ve 149 lokasyonda varlığı tespit edilmiş; Artvin iline bağlı Kemalpaşa, Hopa, Arhavi ve Borçka ilçelerinde de yoğun popülasyon oluşturduğu saptanmıştır.  Her geçen gün zararlı populasyon yoğunluğunu yükselterek zarar potansiyelini de artırmaktadır. Ayrıca, ülkemizde de yayılışını sürdürerek Doğu Karadeniz Bölgesi’nden sonra Orta ve Batı Karadeniz Bölgelerinde de endişe verici önemli bir yoğunluğa ulaştı.   

Halyomorpha halys’in tehditi altında olan ve risk altındaki diğer başlıca kültür bitkileri elma, şeftali, kayısı, kivi, kiraz, nektarin, erik, Trabzon hurması, badem, üzüm, üzümsü meyveler gibi ağaçsı bitkiler ve mısır, fasulye, soya, biber, domates, bamya, buğday, çeltik, vd. gibi otsu bitkilerdir.  Mücadelesi yapılamayıp önü alınmadığı durumda fındık dışındaki diğer kültür bitkilerinin de son derece büyük bir risk ile karşı karşıya olduğu ortadadır.

Dikkat edilmesi gereken başka bir husus da Ülkemizdeki önemli diğer Pentatomidae familyası üyeleriyle aynı ortamı paylaşıp aynı bitkiler üzerinde zarar yapmasıdır.  Dolayısıyla, aynı familya üyesi zararlılarla mücadele de son derece önemlidir.

Kahverengi kokarca üzerinde yapılan çalışmalar neler?

Zararlıyla mücadeleye yönelik dünyanın farklı yerlerinde kimyasal, biyolojik, biyoteknik ve kültürel uygulamaları içeren çeşitli çalışmalar yapılmıştır.   Bazı laboratuvar ve yarı saha çalışmaları çeşitli kimyasalların H. halys üzerindeki etkinliğini değerlendirmiştir.  Kışlak populasyonlarının yüksek olması durumunda, zararlının ticari mücadele programlarında genellikle pyrethroidler ve neonicotinoidler önerilmiştir.  Carbaryl, fenitrohion ve triazophos uygulamalarının soya fasulyesi alanlarında H. halys’i %90’nın üzerinde kontrol ettiğini rapor edilmiştir.

Böceklerin rahatsız olması ve sabah erken saat uygulamalarıyla kimyasalların etkisinin arttırılabileceği de ifade edilmiştir.  Ayrıca, uygulamaların kışlaktaki ergin ve nimfleri hedef alması ve ekim alanlarının bitişiğindeki ormanlık habitatların ilaçlanmasını da kapsayan öneriler zararlı ile mücadelede değerlendirilen yöntemler arasındadır.  Zararlılar üzerinde her ne kadar etkili olursa olsun, kimyasalların hedef dışı organizma ve çevreye olan olumsuz etkileri bütün dünyada kimyasal kullanımının azaltılması ve yerine çevre dostu alternatif etmen ve yöntemlerin geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.  Bu nedenle, zararlı ile mücadelede parasitoidler, predatörler ve entomopatojenler biyolojik etmen ve yöntemler olarak geliştirilmeye başlandı. 

Trissolcus cinsine ait parazitoidler H. halys’e özelleşmiş ve en etkili parazidoitler olarak değerlendirildi.  T. halyomorphae, H. halys’e karşı Çin’de baskın parazit arı olarak belirlendi.  Zararlının kültürel mücadelesi için spesifik yöntemler uygulanmamasına rağmen, bazı bilim insanları ekinlerden yumurta ve nimflerin mekanik olarak toplanmasını, yakındaki alternatif konakların tahribatını, kışlama tuzaklarının oluşturulmasını ve meyve torbası uygulamasını önermektedir.  Tuzak bitki olarak erken ekim soya fasulyesi ekilerek orta ve geç ekim soya fasulyelerinin kurtarılmasına yönelik bazı çalışmalar da yürütüldü.  Böylece, zararlının geç varyetelerde daha az görüldüğü tespit edildi. 

Zararlı üzerinde entomopatojenler de kullanılarak bazı çalışmalar yapılmıştır. H. halys üzerindeki ilk entomopatojen çalışmasında, zararlının laboratuvar koşullarında 1x108 spor/ml konsantrasyonda Metarhizium anisoplia FRM515 izolatına dirençli olduğu gösterildi.  Yine laboratuvar koşullarında gerçekleştirdikleri bir çalışmada, farklı kaynaklardan izole edilmiş iki Beauveria bassiana ve iki de Metarhizium anisoplia izolatını farklı konsantrasyonlarda H. halys üzerinde test etti.  Aynı çalışmada,  Beuveria bassiana (GHA) içerikli bir ticari ürün (BotaniGard) de kontrol olarak kullanıldı.  Uygulamadan 12 gün sonra 1x107 spor/ml konsantrasyonda Beauveria cinsine ait funguslar %75 ve 95; Metarhizium cinsine ait izolatlar ise %55 ile %85 ölüm meydana getirdikleri bildirildi.  Aynı uygulamada kontrol gruplarının ölüm oranları %5-15 arasında değişirken, ticari ürün zararlı üzerinde %100 ölüm meydana getirdi. 

Ophiocordyceps nutans'ın Japonya'da H. halys’ı enfekte ettiğini ortaya konuldu.  Bir başka çalışmada aktif bileşen olarak bir Beauveria bassiana (GHA) suşu içeren BotaniGard®’ın iki formulasyonunun (ıslatılabilir toz formülasyonu ve emülsifiye süspansiyonu), 1x107 spor/ml konsantrasyonda H. halys‘ın ikinci evre nimfleri üzerinde uygulamadan dokuz gün sonra %67-80 ve 12 gün sonra da %95-100 arasında mortalite oluştuğunu bildirdi. 

Gürcistan’da laboratuvar koşullarında yapılan bir çalışmada Hyphantria cune pupalarından izole ettikleri entomopatojen fungus olan Isaria fumosorosea’nın 3x108 konidia/ml konsantrasyonda H. halys nimf ve erginleri üzerinde, uygulamadan yedi gün sonra sırasıyla %43 ve 38 ölüm etkisi meydana getirdiği ortaya konuldu.  Aynı çalışmada entomopatojen nematodlar (Steinernema tbilisiensis, S. thesami, S. gurgistana, S. carpogapcae, Heterorhabditis bacteriophora) da ayrı ayrı ve fungus ile birlikte zararlı üzerine uygulandı.  Nimflerin, nematodlara daha duyarlı olduğu ve nematodların 200 IJs konsantrasyonda enfeksiyondan yedi gün sonra nimfler üzerinde %58-83  ölüm oranları meydana getirdiği belirlendi belirlendi.  

H. bacteriophora ve I. fumosorosea   karışımının 3x108 konidia/ml+200 IJs konsantrasyonda, uygulamadan yine yedi gün sonra nimfler üzerindeki ölüm değerinin %90’a kadar çıktığı gösterildi.  Ülkemizde laboratuvar ortamında yaptığı  bir çalışmada Beauveria bassiana ET10 izolatının zararlı nimfleri üzerinde enfeksiyondan 11 gün sonra %76 ölüm meydana getirdiğini gösterdi.  Aynı çalışmada farklı kaynaklardan izole edilmiş bakteriyal izolatların (Brevibacillus brevis, Bacillus thuringiensis kurstaki, B. atrophaeus, B. sphaericus, B. cereus, Pantoea agglomerans, Vibrio hollisae, Pseudomonas flourescens) da H. halys üzerinde %75-100 arasında ölüm etkisi gösterdiği ifade edildi. Bunlara ilave olarak zararlının Çin’deki önemli bir yumurta parazitoiti olan Trissolcus japonicas’nin ülkemizde üretilmesi ve doğaya salınması ile ilgili çalışmalar da devam etmektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi oldukça önemli bir zararlı olan H. halys üzerinde yapılan çalışmaların daha çok kimyasal mücadeleye yönelik olduğu görülmektedir.  Zararlının biyolojik mücadelesine yönelik çalışmaların son derece az olduğu literatürden de rahatlıkla anlaşılmaktadır.  Ayrıca, zararlının mücadelesinde mikroorganizmaların denenmesine yönelik çalışmaların da son derece az olduğu ve bu çalışmaların daha çok laboratuvar ortamında gerçekleştirildiği görülmektedir.  

Biyolojisinin uygun ve ağız yapısının sokucu-emici olması, H. halys ile mücadelede entomopatojen fungusları öne çıkarmaktadır.  Çünkü, fungal etmenlerin enfeksiyonu başlatması için yüzey teması yeterlidir. Fungusların zararlı tarafından ağız yoluyla alınmalarına gerek yoktur.  Ayrıca, zararlının bütün evrelerinin bitkilerin toprak üstü kısımlarında olması, fungusların bu zararlıya bulaştırılmasında son derece avantajlı bir durumdur.

Bugüne kadar H. halys üzerinde gerek yurtdışında ve gerekse yurt içinde 11 bakteri, 5 nematod ve 5 fungus örneği denenmiştir.  Bakterilerin zararlı tarafından ağız yoluyla alınma zorunluğu olması bu etmenlerin pratik kullanımını ve yaygın etkisini azaltmaktadır. Nematodların doğal bulunma ve yaşama alanları toprak ortamları olduğu için bunların toprak üstü kısımlarda etkili zararlılara uygulanması hem pratik değildir hem de beklenen yaygın etkiyi sağlayamamaktadır. Çevreye ve ekolojik koşullara uyumu,  kullanımlarının yaygınlığı, kabul edilirlik ve başarı oranlarının yüksekliği,   zararlıların tüm evrelerine etki etmeleri ve temas yoluyla enfektiviteyi başlatabilmeleri entomopatojen funguslardan sağlanacak başarı ve yaygın etkinin oldukça yüksek olacağını göstermektedir.  Bu durumlar fungusların biyolojik mücadele uygulamalarında en önemli avantajıdır. 

Yukarıda da belirtildiği gibi Kahverengi kokarca üzerinde bazı fungus çalışmalarının yapılmış olmasıyla birlikte Ülkemizde;

•zararlı üzerinde hala geniş bir fungal etmen taramasının yapılmamış olması

•zararlı ile mücadelede bugüne kadar herhangi bir alan denemesinin gerçekleştirilmemiş olması

•zararlıya karşı mikoinsektisit geliştirilmesine yönelik herhangi bir çalışmanın yapılmamış olması hem literatür hem de zararlı ile mücadele açısından büyük bir eksikliktir.

Belirtilen eksiklikleri gidermek noktasından hareketle, entomopatojenler ve özellikle de funguslar üzerindeki deneyimlerimizi H. halys’ın mücadelesinde kullanmak üzere bir çalışma başlattık.  Bu çalışmada,  bölgemize ait toprak ve böcek örneklerinden izole ettiğimiz, tanımlama ve insektisidal aktivite çalışmalarını gerçekleştirdiğimiz, çok sayıda zararlı üzerinde yüksek öldürücü etkiye sahip (%85’ten yüksek) ve kültür kolleksiyonumuzda muhafaza etmekte olduğumuz, farklı cinslerine ait 20 adet suşun H. halys’ın biyolojik mücadelesinde kullanılma potansiyellerinin araştırılması ve zararlı üzerinde öldürücü etkisi yüksek olan suştan mikoinsektisit geliştirilmesi amaçlanmaktadır.  Gerekli bütçe desteğinin sağlanması durumunda projenin kapsamı; geliştirilecek yerel ürünün alan denemelerinin, yan etki uygulamalarının, raf ömrü ve memeli toksikolojisi testlerinin yapılması ve verilerin ruhsatlandırmaya esas Ar-Ge niteliğinde değerlendirilmesi olarak planlanmıştır.     

Gerek orman ve gerekse tarım alanında zararlıların mücadelesiyle ilgili çalışmalarımız, ülkemizin önemli ihraç ürünlerinde biri olan fındığımız başta olmak üzere çok sayıda tarım ürünü üzerinde etkili son derece saldırgan ve polifag bir zararlı olan H. halys üzerinde çalışma yapmak için bizi harekete geçirmiştir.  Çalışma planı ile Ziraat mühendisinden biyoloğuna, üniversitesinden sanayiye, kamudan ve sivil toplum örgütlerine kadar geniş bir konsorsuyum halinde oluşturduğumuz çalışma ve araştırmacı ekibiyle bilgi, deneyim ve yapabilirlikteliklerimizi konu üzerinde birleştirmeyi planladık. 

Konsorsuyumda yer alan sanayiciler zararlıdan kaynaklanan ekonomik kayıpların ortadan kaldırılması ve ticari getirinin arttırılması noktasında projeye yön verme noktasında katkı sağlayacaktır.  Ticari firma ise projede geliştirilecek ürünün ruhsatlandırılma ve markalaştırılmasıyla ilgili süreçleri yürüterek ürünün tüketiciler tarafından tercih edilmesini sağlayacaktır. Bu kenetlenme etkili ve hızlı bir şekilde sonuca ulaşmanın en önemli güç birliği göstergesidir.

Zararlı üzerinde yaptığınız ön çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Bu arada, belirtilen duygu ve düşüncelerle planladığımız çalışmanın gerçekleştirdiğimiz ön denemelerinde oldukça güzel ve etkili sonuçlara ulaştık.  Çalışmayı planladığımız 20 entomopatojen fungusun laboratuvar koşullarında ve 1x107 konidi/ml konsantrasyonda uygulamadan 5 gün sonra zararlı erginleri üzerinde %15-75, 10 gün sonra %45-100 ve 15 gün sonra ise %50-100 ölüm etkisi meydana getirdiğini tespit ettik.  Suşların 5 tanesi uygulamanın 10. gününde zararlı erginleri üzerinde %100 ölüm meydana getirdi (Şekil 2).  Böceğin sokucu emici ağız yapısından dolayı tahmin ettiğimiz üzere, ön denemelerde fungusların etkisi son derece umutvar olmuştur.  Bu sonuç, bu fungal suşlardan geliştirilecek ürünün de etkili olma ihtimalinin yüksek olacağını göstermektedir.