On ilimizi etkileyen ve milletimizi yasa boğan büyük felaketin üzerinden on gün geçti. Manevi zararını ne hayal etmek ne de hesap mümkün değil. Başta depremzedeler olmak üzere yıllarca iç dünyamızda kanaması devam edecek bir yara açıldı. Rabb’im milletimize sabır ve dayanma gücü versin, diye hep beraber dua ediyoruz.

Diğer yandan onuncu gün itibariyle ortaya çıkan felaketin maddi hasarı ve hasarın tamiri için yetkililer gece gündüz çalışıp maddi yaraların en hızlı şekilde sarılması hususunda bir yol haritası oluşturmaya çalışıyorlar.

Hasar bilançosu gerçekten çok büyük.

Depremde zarar gören on ilimizin toplam nüfusu 13,4 milyon kişi ve bu rakam ülke nüfusumuzun %15,7’sine tekabül ediyor.

On ilimizin GSYİH’deki payı %10’a yakın olup girişim ve mükellef sayıları açısından bölgenin payı %10’dan fazla.

Bölgede çalışan sigortalı vatandaş sayısı ülkemizdeki tüm sigortalı çalışanların yaklaşık %12’sini oluşturuyor.

Tarımsal üretimde bölgenin payı %14’ün üzerinde ve bölgenin bütçeye vergi katkısı %5’e yakın.

Toplam 20 milyar dolarlık ihracat rakamıyla bölge, ülkemiz ihracatının yaklaşık %9’unun sahibi.

Bölgenin imalat sanayisindeki payı %11, tarımsal üretimdeki payı ise %14 civarlarında…

Rakamlardan rahatlıkla anlaşılacağı üzere bölge Türkiye ekonomisi için son derece önemli bir paya sahip. Milyonlarca çalışanı ve on binlerce şirketiyle ülkemizin ekonomik çarklarında büyük vazifesi olan on şehrimiz uzun bir süre tam kapasite ile çalışamayacak durumda. Söz konusu durumun ilk sıkıntıları uzmanların hesaplarına göre üç aya kadar ciddi şekilde varlığını hissettirmeye başlayacak. Bir yıl sonra ise birçok ekonomik komplikasyona sebep olması mümkün.

Deprem bölgesinden yurdumuzun çeşitli şehirlerine şimdiye kadar tahliye ettirilen 100 binden fazla insanımızın içinden sanayi ve hizmet kuruluşlarında işçi, teknik elaman, ara eleman gibi çalışanların ilk psikolojik zorlukların atlatılmasından sonra iş gücüne tekrar katılmaları ve yavaş yavaş hem maddi hem manevi anlamda mümkün olduğunca toparlanmaları olası. Kamu görevlileri ve kendi imkânlarıyla bölgeden ayrılan diğer işçi, yönetici, esnaf ve görece maddi durumu elverenler için iş gücüne katılma süreci de benzer safhalardan sonra tamamlanacaktır.

Elbette yaşanan felaket, duygu ve düşünce dünyamızı ciddi derecede uzun süre etkileyecek olsa da toparlanma sürecinde toplumumuzun ve millî iş gücümüzün bu kanatlarının yaralarını sarıp hayata hızla tutunmaları hem maddi hem manevi açıdan çok önemli. Bu sebeple gereken koordinasyonun eksiksiz sağlanıp en hızlı adapte edilebilir durumda olan işçilerimizin, kamu görevlilerimizin, esnafımızın ve diğer tahliye ettirilen ya da göç eden vatandaşlarımızın üretime tekrar katılmaları sağlanmalı.

Tüm bunlarla beraber, deprem sonrası en baştan kurulacak bu şehirler için sıradan bir şehir planlaması yerine daha sonra örnek gösterilecek şekilde bir pilot uygulama süreci başlatılabilir, söz konusu şehirlerden bir ya da birkaç tanesi tarımdan eğitime, finanstan sanayiye dünya çapında özel şehir/şehirler hâline getirilebilir.

Örneğin “tarım kenti” ilan edilen bir şehrin tüm alt yapısı ve mimari dizaynı bu çerçevede ele alınabilir, yeni şehrin merkezi olarak inşa edilecek alana Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi ve Araştırma Merkezi benzeri bir üniversite kurularak Türkiye’nin alanında en iyi öğretim üyeleri ve uzmanlarının yanında gıda-tarım teknolojisinde, biyo-kimyada ve daha birçok alanda ilerleme adına dünya çapında önde gelen akademisyenler ülkemize "hayır diyemeyecekleri kadar büyük" teşviklerle davet edilebilir, çığır açacak büyüklükte AR-GE fonları oluşturulabilir, ulusal ve uluslararası gıda-tarım firmalarıyla yapılacak vergi-teşvik konulu anlaşmalarla şehirde iş ortaklıkları oluşturulabilir, özellikle sermaye açısından son derece güçlü olan körfez ülkelerinin ve coğrafyamızda bu tip projelerde var olmak isteyen dünyanın en büyük gıda-tarım ürünü ithalatçısı Çin’den bu projelere finans katkısı yapması sağlanabilir, afete uğrayan şehirlerimizden biri sadece bu proje ile bile yepyeni bir dünya kentine dönüşebilir.

Tarım Kenti uygulamasına benzer şekilde, Yazılım Kenti, Eğitim Kenti, Sanayi Kenti gibi son teknoloji ile desteklenen ve sonucunda büyük üretim çıktıları alma ihtimali olan daha nice projeler hayata geçirilebilir.

Türkiye dünyanın en kıymetli coğrafyasında bulunan müthiş bir ülke ve bu ülkenin istisnasız hangi şehrinde olursa olsun, günün teknolojisine ve ihtiyaçlarına uygun şekilde ortaya konan projelerin yaşama, büyüme ve finans kaynağına ulaşma potansiyeli çok yüksek…

Bakış açımızı değiştirmeli ve kimsenin yapmadıklarını yapmalıyız. Düşmanımız kadar dostumuz da var. Bir araya gelmeli, dünyayı değiştirecek, coğrafyamızı ileriye taşıyacak projeler için güç birliği sağlamalı ve her projemizi son teknoloji ile entegre şekilde ortaya çıkarmalıyız.

Evlerinin enkazına bakarak şehirlerini terk eden bu güzel insanlara günü geldiğinde şehirlerini dünya çapında bambaşka kentler olarak geri verebiliriz.